AK Parti’nin değiştirdiği seçim yasasına göre cumhurbaşkanı olmak için gerekli oy oranı; geçerli oyların yarısından 1 fazlasıdır.
Yasa gereği, yüzde 50’yi geçen adayın, rakipleri ile arasındaki farka ve aldığı oyun oranına bakılmaksızın cumhurbaşkanı ilan edilir.
Devlet, kanunlarla yönetilir. Kanunlar her dönem ve şart altında eşit ve adaleti tesis etmek üzere uygulanırsa; devletin vatandaşı nezdinde saygınlığı artar.
Seçime sayılı günler kala seçim sonucunun yüzde 50 üzerinde çıksa dahi “ortalığın karışacağına” dair söylemler, demokrasi anlayışımıza, millet iradesine ve devlet saygınlığına gölge düşürecek cinstendir.
Bizzat Ak Parti ve Recep Tayyip Erdoğan tarafından belirlenen ve yasalaştırılan yüzde 50+1 oy alanın kazandığı bir sistemde, yüzde 50’yi geçen adaya ve millet iradesine saygı duymamak, militarizmle, terörizmle, en hafif ifadesiyle devlet düşmanlığı ile tarif edilebilir.
14 Mayıs gecesi sonuçlar yüzde 49,9999 Kılıçdaroğlu, yüzde 50,0001 Recep Tayyip Erdoğan olsa bunu kabullenmemek ne mümkün.
Sandıklara şaibe düşmemişse, seçim ve oy güvenliği tam sağlanmışsa, YSK şeffaf bir seçim süreci yürütmüşse kimin haddinedir bu sonuca itiraz etmek.
Bu sonuç Recep Tayyip Erdoğan’ı Cumhurbaşkanı yaparken tersi bir durumda Kılıçdaroğlu’nun cumhurbaşkanlığını tanımamak ve ülkede “ortalığı karıştırmak”, “sonuca, millet iradesine saygı duymamak” da kimsenin haddine değildir. Bu haddin sınırlarını yasalar çizmektedir.
Nagehanlar ve benzerlerinin milletin oyu üzerinden, bu kaos çığırtkanlıkları, 21 yıldır ülkeyi yöneten Ak Parti kadrolarının bilinç altı değildir diye umuyorum.
Milletten aldığı oy ile siyasi arenada meşruiyet kazananların milletin tercihi değişince, başka siyasi kadrolara devlet yönetme meşruiyetini verince milletinin huzurunu kaçıracak eylemlere girişmesi, ancak Güney Amerika modeli başkanlık sistemlerinde görülebilecek 3. dünya devleti anlayışıdır.
Önceki yazılarımda da dile getirdiğim üzere, milleti korkutmaya yönelik bu tarz açıklamalar, sosyal medyada iktidar eleştirisi peşine düşmüş olan savcıların görev alanına girmektedir. 15 yaşındaki çocukların sosyal medya hesaplarından başlarını birazcık kaldırıp, yasaların tanınmayacağını, yasalara göre kazanmış olanın meşruiyetine gölge düşürecek çalışmalar içerisine girileceğini ve ülkede bir kaos, kargaşa, huzursuzluk iklimi oluşturulacağını beyan eden bu cümlelerin ve sahiplerinin peşine düşemiyorlar.
Seçim gecesi YSK tarafından, açıklanan sonuçlarda yüzde 50’yi geçtiği belirtilecek her aday, oy verip vermediğime, ideolojisine, partisine bakmaksızın benim cumhurbaşkanım olacaktır.
İdeolojisini, icraatlarını, vaatlerini beğenmeyebilirim. Ama 64 milyonda bir oy olarak kalkıp milleti tehdit etmek, yasa dışı işlere tevessül etmek, seçim sonucunu tanımamak gibi vandallıkları yapma hakkım yoktur.
Bu hak kimseye verilmemiştir.
İşte bu noktada İç İşleri ve Adalet Bakanlıkları bu tarz açıklama yapan gazeteci, siyasetçi, bürokrat her kim varsa üzerine gitmeli, yasaların gücü ile etkisizleştirilmelidirler.
Cumhuriyet kanunlarına sahip çıkmak ve uygulamak başta devletin kurumlarının görevi iken, kendi çıkardığı yasaya göre cumhurbaşkanı seçilenin meşruiyetini tanımak da en başta Sayın Recep Tayyip Erdoğan’a yakışacaktır.