Seçim sonuçları her ne kadar resmi olarak açıklanmamış olsa da Cumhurbaşkanlığı görevini 5 yıl daha sürdürmek üzere yetki alan Sayın Recep Tayyip Erdoğan olmuştur.
Bu seçim sürecinde; ötekileştirmenin, hakaretin, iftiranın, montajların ve kamplaştırmaların zirvesini yaşadık.
Seçmen bizzat siyasiler eliyle gerilime itildi ama Anadolu’nun sağduyusu, hemen hiç olay yaşanmadan bu badireyi atlatmayı başardı.
Ağır ekonomik şartlar, artan genç ve nitelikli işsizlik, adaletsizlik, eşitlik ve ifade özgürlüğünün kısıtlanması, mülteci sorunu, ithal ikame ekonominin sanayi ve üretim üzerindeki baskısı, tarım ve gıda ürünlerindeki maliyet artışları vb sorunlar gölgesinde gidilen seçimden, 21 yıllık Ak Parti iktidarının onaylanması çıkmıştır.
Ancak bu sonuç, göreceli olarak bir onaylamadır. Türkiye Cumhuriyeti’nde kurucu unsur olan ve asırlardır bu topraklarda yaşayan, aidiyet bağı ile bağlı olanların oylarına, mülkiyet edinme yolu ile T.C. vatandaşı yapılanlar ile sayısı 13 milyonu bulan Suriyeli, Iraklı ve Afgan mültecilere vatandaşlık verilmesi yoluyla milyonlarca ek oy ve karar sahibini hesaba kattığınızda, kazın ayağının öyle olmadığını anlarız.
İşin gerçek yüzünde “2018 seçiminden bu tarafa T.C. vatandaşlığı hakkı verilenler bu seçimin sonucunu belirlemişlerdir” dersek sanırım hata yapmış olmayız.
İç İşleri Bakanlığının 2018 yılından bu tarafa T.C. vatandaşlığı verilenlerin, YSK’nın vatandaşlık verilenlerden oy kullanma hakkı verilenlerin sayısını ısrarla açıklamamaları bu kanaatimizi güçlendirmektedir.
Parayla satılan, Ensar-Muhacir retoriği ile verilen vatandaşlık hakkına itiraz etmek bu toprakları vatan etmek için kanını dökmüş olanları ve aidiyet şuuru ile bağlı olanları elbette ki rahatsız edecektir.
Etmelidir de.
Türk’ün son devleti olarak, bu topraklarda varlığımızı sürdürebilmek için kurucu unsurun azınlığa düşmesini engellemek, kurucu iradenin mandasız, himayesiz, tam istiklal iradesini yaşatmak her Türk’ün sorumluluğudur.
Bu sorumluluktan kaçmak, iktidar uğruna Türk’ü kendi vatanında azınlık, en azından karmaşık bir demografik yapı içerisinde hakim irade olmaktan çıkarma çalışmaları en hafif tabirle gafletle ifade edilebilir.
Kendimi milliyetçi, muhafazakar, sağcı, solcu olarak tanımlamıyorum. Bu yazdıklarım bütün bu ideolojilerin ötesinde bir varlık yokluk mücadelesine işarettir.
Türkiye Cumhuriyeti’nin ve Türk’ün bekasına dair gördüğüm bu önemli ve en büyük soruna dikkat çekmek istiyorum.
Sayısını bilmediğimiz mültecilerin (Ensar-Muhacir kavramı ve örneklemesi tamamen kasıtlı ve yanlış olarak kullanılmaktadır. Doğrusunu merak eden olursa bir başka yazıda açıklamasını yaparım) ve mülkiyet hakkı ile vatandaşlık alanların, yakın bir gelecekte siyasal harekete dönüşmesi ve ayrılıkçı Kürt oluşumlarla birlikte hareket etmesi ihtimalini düşünmenizi isterim. Belki de eyalet sistemi ve Türk, Arap, Kürt konfederasyonunu tahayyül etmelisiniz.
O yüzdendir ki; yukarıda sıraladığım tüm sorunları, gerek Cumhur gerekse Millet İttifaklarına dair tüm gerekçelerimi bir kenara bırakıp salt bu motivasyonla hareket etmekteyim.
Biliyorum ki; 10-15 yıldan önce Ak Parti’nin iflasa sürüklediği ekonomiyi bütün çarkları iyi işleyen bir sisteme oturmak mümkün değildir. Ama başarılabilir.
Toplumun varlığını devam ettirebilmesi için ihtiyaç duyulan nitelikli insan gücünü yetiştirmekle mükellef eğitim sistemini bir sisteme kavuşturmak ve fayda üretir düzeye getirmek, en az 15 yıl sürer. Ama başarılabilir.
İthal ikame ekonomiden üretim ekonomisine geçmenin kurgusunu yapmak, temellerini atmak dahi en az 5 yıl sürecektir. Onu da başarırız.
Lakin, bu dönemde yaptık, yaptık. Yapamazsak, geri gönderilmeyen ve vatandaşlık verilen her mülteci, mülkiyet yoluyla vatandaşlık verme uygulamasına devam edilmesi, asıl beka sorunumuzu katlayacak, 10-15 yıllık vadede Türkiye Cumhuriyeti’nin varlığını tehdit edecektir.
Kendisini, vatansever, milliyetçi olarak tanımlayan her bir birey, Türkiye Cumhuriyeti’ne aidiyet bağı ile bağlı her bir vatandaş bu sorunun çözümünü talep etmeli, devletimin kurumları bu konuya dikkat kesilmeli, Tayyip Bey’in milliyetçi ittifakından alacağı güç ile bu tehdidin ortadan kaldırılmasına dair çözüm önerileri geliştirmelidirler.