Bu günün herkes için farklı bir önemi olduğunu tahmin etmek mümkündür. Fakat konunun özüne indiğimizde önce tarifini yapmak gerekir. Sevgililer günü, adını Valentine adlı bir Hıristiyan şehitten almıştır. Efsaneye göre, Aziz Valentine, 3. yüzyılda Roma’da görev yapmakta olan bir papazmış. Dönemin Roma İmparatoru II. Claudius, bekar erkeklerin evli ve çocukluk olanlara oranla daha iyi olduklarını inanırmış. İmparatorluğunu geliştirmek ve daha iyi bir orduya sahi olmak isteyen imparator, genç erkeklere bekar kalmalarını emretmiş. Ancak rahip, genç erkekler için gizlice evlilik törenleri düzenlemeye devam etmiş. Gizli evlilik törenleri II. Claudius’un kulağına gidince, imparator rahibi hapse göndermiş. Hapiste bulunduğu süre içinde rahip ile gardiyan dost olmuşlar ve rahip gardiyanın kör kızını iyileştirmiş. Valentine, infaz edilmeden bir gece önce gardiyanın kızına bir not yazmış, ve notu “from your Valentine” yani senin Valentine’ın diyerek noktalamış. Bu notun sevgililer gününde aşıkların birbirine hediye verme ve sevgi mesajları yazma geleneğinin başlangıcı olduğuna inanılır.
Şimdi sevgililer Günü’nün ticari bir alışveriş günü haline getirildiğini bir an için unutalım. İnsanların gönüllerinde sakladıkları, gözlerini kapadıklarında göz kapaklarının içinde gördükleri; sevdicekleri için sürprizler, atraksiyonlar, şirinlikler planladıkları; günler öncesinden kurdukları bir heyecan günü olduğunu düşünelim.
Amaç, sevdiğimiz kişiyi heyecanlandırmak, gülümsetmek, alabildiğine mutlu etmek olsun. Öyle ki, günlük sıkıntılardan, zamlardan, kavgalardan, finalden kötü not veren hocadan, ofiste iş kitleyip duran patrondan, hiç tutmayan piyangodan, hiç durmadan söylenen aile büyüklerinden ya da dedikoducu komşulardan bir an hem de uzunca bir an boyunca kurtaracak kadar gülümsetecek bir şirinlik adına…
Yılda bir yerine yılda onikiye çıkarsak “sevgililer” gününü de baksak bakalım sonuçları ne oluyor? Unutmayın ama ticari bir Sevgililer Günü değil bu. İlla pahalı hediyeler, lüks bir yerlerde açılan şaraplar filan değil; en saf haliyle belki de hiçbir ekstra harcama yapılmayan bir gün kurgulamak… O yüzden “Ben bir tanesiyle zor baş ediyorum oniki tane ile ne işim olur?” demeyin. Burada amaç tamamen farklı.
Eğer Sevgililer Günü hazırlığının ve özeninin sevgilimizde yapacağı etkiden eminsek neden bunu tek bir güne sıkıştıralım ki. (Üstelik de herkesin malumu, 14 Şubat’ta ne kadar vıcık vıcık oluyor bu tip organizasyonlar. Sokağın başındaki her zamanki çiçekçi teyzenin çiçek fiyatlarını katlamasından ve her zamanki pazarlık imkanının ortadan kalkmasından tutun da, hep gittiğini restoranda yer bulamamaya kadar.)
Sonrasında bu egzersizi biraz daha zorlaştırmaya ne dersiniz? Sevgililer Günü’nü ayda bir değil de onbeş günde bire çeksek. Evet, tahmin ettiğiniz gibi üçüncü aşama da haftada bire çekmek.
Çok mu abarttığımı düşünüyorsunuz. Bir sevgiliniz olduğunu haftada bir hatırlamak ve ona o özeni göstermek (ya da aynı özeni beklemek) için haftada bir uzun bir aralık mı? Sadece haftada bir mi sevgilisiniz?
Bence bunu sık sık hatırlamak lazım. Sevgililer Günü için yılda bir çok saçma bir aralık değil mi? Eğer sevgiliyseniz her gün (ama istisnasız her gün) birbirinizin sevgilisisiniz…
Sevgililer Günü’nü beklemeye gerek olmadığı gibi; görüyorsunuz ki Sevgililer Günü yazısı da herhangi bir tarihte yazılabilir.
Unutmayın; her gün sevgilisiniz!
- Referandum kapsamında “evet” çağrısını tüm Türkiye’ye Yozgat’tan duyurulmasını sağlamaya gayret eden ve hep ilklere imza atan Vekil!
- Eğitimciliği ve öğrencilere eğitimsel konularda katkı sunmayı teşvik etmek amacıyla farklı çalışmaları uygulayan Ekip!
- Başkent Ticaret ve Sanayi Odasını ziyaret ederek, görüş ve fikir alışverişinde bulunan Oda yönetimi ve Başkan!