""

Bir 28 Şubat Yorumu « Yeniufuk Gazetesi

25 Kasım 2024 - 06:34

Bir 28 Şubat Yorumu

Bir 28 Şubat Yorumu
Son Güncelleme :

01 Mart 2022 - 18:36

Çevik Bir “bin yıl sürecek” dediğinde hiç inanmamıştım ve maalesef kısa sürede anlaşılmıştı hadisenin gerçeği.

Yasaklar başladığında fetva veren, kendi mensuplarına sessiz kalmaları ve itaat etmelerini emreden siyasi yapılar, cemaatler, tarikatlar ve STK’ların tavırları göstermişti ki asıl mevzu yasaklamak değildi.

28 Şubat’la özdeşleştirilen ve siyaseten bayraklaştırılan başörtüsü yanında dudak hizasından aşağı inen bıyıklar ve sakalın her türlüsü de yasaklanmıştı.

Kendisini kıyafeti ve kılığı ile ifade eden sağcısı, solcusu, ülkücüsü, İslamcısı kim varsa hepsine düşünce ve yaşam tarzına vurgu yapmak yasaklanıyordu.

Bu yasaklar üzerinden toplum çeki düze edilirken, asıl murat “gizlide ya da açıkta bulunan yapı ve kişilerin ortaya çıkıp tepki vermesi ve kendisini ifşa etmesiydi.” Çoğunlukla murat hâsıl da oldu. Yasaklar ve yasaklara cemaatler, tarikatlar, siyasi yapılar ve STK’lardan gelen tepkilerle yasakların kanıksanmış olması ve yasakla uyumlu yaşam tarzı onayları ile yolun yarısı halledilmişti. Geriye 28 Şubat’la ülkenin sokulduğu yolda başarıyı sağlamak için; milli bir omurga kırıklığı yaratmak, ülkede bağımsızlığı, özgürlüğü, eşitliği, demokrasiyi, adaleti savunan ve bu uğurda yaşamını dahi feda edebilecek lider vasıflı bireyleri pasifize etmek, etkisizleştirmek kalıyordu. Liderlerini ve haykıran seslerini yok ettikten sonra bir milleti uysal koyun gibi çektiğiniz yere götürmek kolaylaşacaktı.

Başörtülülerin başlarını açarak, hilal bıyıklıların, çember ve çene sakallıların bıyık ve sakallarını kesmeleri şartıyla her alan serbestti. Öyle de oldu. Hakikatiyle asla kıyaslanamayacak, yüksek ortaokul düzeyinde eğitim veren okullardan diploma almak veya maaşından olmamakla “ekmek derdini” halletmek, inançtan, davadan daha kıymetli olmuştu. Sağ kesimde bu şekilde mevzu hitama ererken sol, “laik refleksli” darbe girişimine “irtica” propagandası altında destekçi kılınarak etkisizleştiriliyordu. Aslında bu da oyunun bir parçası idi. “Sol” da tezgâha getirilmiş, Sam Amcanın “ılımlı İslam”ın yolunu açma oyununda piyon olmuştu.

Askeri bürokrasinin ‘zokayı yuttuğu’ yerdir bu nokta. Sözde cumhuriyeti ve laik yapıyı koruduklarını, irticayı devletin dışına attıklarını düşündükleri noktada, cumhuriyetin temel ilkesi millet iradesine karşı durduklarının, devlet mekanizması içerisinde atanmışların seçilmişlere tahakkümü hastalığını sürdürdüklerinin ve bu yaptıkları ile derin bir ekonomik, siyasal ve toplumsal yıkımın yolunu açtıklarının farkına varamamışlardır. Askerin 28 Şubat’taki rolü sonraki yıllarda askeri bürokrasi içerisinde başkaca yapıların yerleşmesinin yolunu açacaktı. Zira artık ordu millet iradesinin ve inancının karşısında bir yapıydı ve mutlaka o kadrolarda “inançlı” kişiler yer almalıydı. 15 Temmuz bu anlayışın ürünüdür. Onların “laiklik” ve “irtica ile mücadele” motivasyonlarını güçlendirmede siyasal İslamcıların avam seçmene yönelik söylemlerinin etkisini de göz ardı edemeyiz. Askeri bürokrasi millet iradesini yok sayarken, milletin irade verdiği iktidar gücünün de bu iradeye yeterince sahip çıkmadığını, iktidarda muktedir olamadıklarını ve devlet-millet için bedel ödemekten kaçarak milletin iradesini başkaca güçlere gönüllüce teslim ettiklerini de not düşelim.

Birinci aşama tamamlanmıştı. İkinci aşama ise kamu idarecileri, üniversite yönetimleri ve asker işbirliği ile soruşturmalar, cezalar, kamudan ve okuldan uzaklaştırmalarla gerçekleştiriliyordu. Yani başörtülüler başörtülerini kamu binaları dışında bırakıp içeri girerken, ülkenin girdiği girdabı fark edip tepki koyanlar kamunun dışına atılıyorlardı.

O dönemde dik duran iki Adam; Esad COŞAN ve Muhsin YAZICIOĞLU ile de ileriki yıllarda hesap görülecekti. Ancak bu iki abidevi dava adamının hesabını görmeden önce, 28 Şubat’ta sözde kendisine karşı “darbe” yapılmış olan yapıların iktidara gelmesi gerekiyordu. Ülkede yaşanacak olan değişimler öncesi son delikanlılara da bu suikastlarla gözdağı verilecekti. Bakınız başörtülü ablalarımız, çember sakallı abilerimiz ve çengel bıyıklı reislerimize uygulanan yasak ve ablalarımızın, abilerimizin ve reislerimizin iktidar yılları!!!

3’üncü aşamada ise kurulacak hükümetlerle siyasal ve ekonomik istikrarsızlık yaratarak zemini hazırlamak vardı. Yılmaz ve Ecevit hükümetleri dönemini hatırlayınız.

28 Şubat’ı anlamak için sonraki siyasal, ekonomik ve toplumsal gelişmelere derinine göz atmak, analiz etmek mühimdir. Lakin “başörtüsü”nün altına sığınmış milliyetçi-muhafazakâr-islamcı siyaset bu sorgulamadan her zaman kaçmış, işin propagandası ile iktidar yolunu açmıştır.

Eğer o sorgulama iyi yapılmış olsaydı, bugün 28 Şubat’ın bu ülkeye yaptığı asıl kötülük olan “fikir ve inanç omurgasını kırma” hedefine uygun bir devlet yapılanmasından uzak durulabilirdi.

Siyasal yapılanmaları ve hükümet ettikleri devlet kadrolarında sadakati liyakatin yerine istihdam etmezlerdi. Verdiği fetvalar ve yaptığı açıklamalarla inançlı kesimde en büyük omurga kırıklığına neden olan, 28 Şubat’ın adeta gizli ortağı Fethullah Gülen’in açılan yolunu önceden fark eder, darbecilerce ki aslında o darbecilerin göbeğinden bağlı olduğu Sam Amca tarafından gerçekleştirilen bu darbenin boşa çıkmasını sağlarlardı. Bunu başaramadıkları gibi bu yol verilmişlerin ülkemde 2 kez daha devlete şah çekmelerini de engelleyemediler.

Bu sorgulama ve kendinde hata görmeme, suçu başkalarında arama alışkanlığı; hâlâ devlette başkaca yapıların baskısının yolunu açma çalışmalarına en azından söylemlerine devam etmekte, özgür düşüncenin ve bağımsız birey olarak var olmanın yollarını tıkamaktadır.

Siz hâlâ ezber metinlerle 28 Şubat için başörtüsü karşıtı vs gibi eksik ve taraflı açıklamalar yorumlar yapabilirsiniz. Ancak, bu satırların yazarı 28 Şubat sürecinde asker dipçiğini (bir de rahmetli Salih Köse’ye inmişti o dipçik), yeminli komutan ifadeleri ile talimatlı soruşturmaları, bir çavuştan emir alan dekanlarca verilen yalan ifadeleri,  o dönem Fethullahçı, 15 Temmuz sonrası Ak Partili akademisyenlerce (bir kısmı Ak Parti siyaset okulunda hoca dahi olmuşlar) cezalandırmaları yaşamış ve başörtülü eşi bizzat bir imam tarafından şikayet edilmiş kişi olarak dönemin sorgulamasını yapmakta sizden çok daha fazla tecrübeye sahiptir.

Son iki gündür bu konuda yapılan açıklamaların sahipleri, dönemi analiz edişlerindeki yetersiz, taraflı ve siyasi propaganda dilleri ve 25 yıllık süreçte ülkenin siyasal ve toplumsal olarak yaşadığı dönüşümler, bu dönüşümlerin millet ve devlet varlığımızdaki tesirleri, ne kadar da isabet ettiğimize karine teşkil etmektedir.

YORUM YAP

YASAL UYARI! Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, pornografik, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen kişiye aittir.