Güç sahipleri ile siyaset, bürokrasi ve yerel yöneticilerle aramda karşılıklı saygınlığı koruyacak kadar bir mesafeye dikkat ederim
Bundaki temel gayem; gücün cazibesine kapılıp, hayatımı emeğimle değil, siyasetçiden, bürokrattan ve yerel yöneticiden aldığım destekle idame ettirme tehlikesine karşı bir tedbirdir.
Bu aynı zamanda, bağımsız kalmayı, özgür düşünmeyi, yukarıda zikrettiğim kurum ve kişilere nitelikleri ve yaptıkları (icraatları) üzerinden bir bakış atmayı, değerlendirirken hakkaniyetten uzaklaşmadan mümkün olduğunca adil olmayı getirir.
Bu köşede aylardır yazdığım yazılarda da bu çizgiden ayrılmadım. Cımbızla arasanız, mercekle baksanız, tek bir satır, tek bir cümle dahi bulamazsınız bu düşüncemin hilafında. Teyit etmediğim bir bilgiyi, resmi kaynaktan doğrulatmadığım bir rakamı kullanmam.
Zaman zaman eleştirilerimi okursunuz, kurumlara ve uygulamalara dair. Bu eleştirilerde olumlu olan da vardır, olumsuz olan da. Çoğunlukla iş başında olanadır eleştirilerimiz.
Öyle ya devletçe inşa edilmiş kurumların yöneticiliği görevini üstlerine onlar almışlardır. “Bu işi ben başkalarından daha iyi yaparım” diye talip olmuşlardır. Görev verilince/alınınca da o görevi yapan kişinin tüm yetki ve imkanlarını, o görevin gereği olan sorumluluk alanında millet için huzur, refah ve güven inşa edecek şekilde kullanmaları gerekmektedir/beklenir.
Görev icra edilirken aksama, yapılan icraatlarda eksikler ve ya yapılan güzel icraatları kesintiye uğratacak, bu icraatı gerçekleştirenin dışında başkaca kurumların çalışmaları varsa bundan haberdar etmek; öncelikle hizmetin muhatabı ve o görevi görenin meşruiyet kaynağı olan millet olarak vazifemizdir hem de yapılan yatırımların amacına ulaşması, yatırım maliyetinin ziyan olmaması adına da bir milli görevdir.
Lakin alışılageldiği üzere her yönetici eleştirilerin daima olumlu olmasından yanadır. Hep övülmek isterler. Kimse azıcık olumsuz eleştiri getirmesin isterler. Yetmez, etraflarını sarmış olan güce yaslanmakla itibar ve kazanç bulanların yalan ve yanlış yönlendirmeleri, onların size karşı kurdukları hakkaniyetsiz cümleleri de işin tuzu biberi olur.
Sonra bazı yöneticilerle sohbet etmek, şehrin sıkıntılarını konuşmak üzere bir araya geldiğinizde, karşınızdaki kişi/kişiler sizi kafalarında bir pozisyona konumlandırmış olarak gelirler. Daha ilk cümleden anlarsınız, siz onun için “öteki”sinizdir. Onun “kendinden” görmediğisinizdir. Siz, yapılanları sadece olumsuz olarak eleştiren birisinizdir.
Rakamlar verirsiniz, yalanla itham edilirsiniz. Oysa bu rakamlar devletin kurumlarının resmi sitelerinde yer alan rakamlardır. Ama hayır, ona 0 (sıfır) rakamını veren müdürün sözünün yanında, müdürün kurumunun raporunda yer alan 1.450.000 (bir milyon dörtyüz elli bin) rakamını zikretmiş olmanız değersiz kalır. Müdürün sehven veya kasten yanlış bilgi vermiş olabileceği ihtimalini hiç akla getirmeden kolay olana yönelmek daha doğrusu önyargılara teslim olmak kolay geliyor. Zira iki rakam arasında “n’oluyoruz, bu işte bir yanışlık olmalı.” Cümlesini sarf etmek, çalışmak ister. Bundan sonra alınan her bilginin mutlaka teyit edilmesini gerektirir. Bu da zor olanıdır.
Yazım uzuyor farkındayım bunun için de okuyanların affına sığınıyorum ancak bir örneği daha vermeden yazıyı tamamlamak asıl maksadımızı, konumuzu eksik bırakacaktır.
Bir yatırım yapılmış, 45 milyon bedelle. Yozgat ve Türkiye için kıymetli bir yatırım. Ancak yatırımın tam kapasite çalışmasının önünde gerek bölgemizdeki hammadde üretimi ve temini gerekse kurumun çalışma şekli itibariyle engeller var. Konuya giriyorsunuz, yatırımı övüyor ve teşekkür ediyorsunuz. Şöyle şöyle sıkıntılar var. Bu yatırımın işleyişine olumsuz etki edebilir, yatırımı anlamsızlaştırabilir, diyorsunuz.
Maksadımız, hammadde üretimi ve temini noktasında ilimizde planlı çalışmalar yapılması ve kurumun Yozgat’ta yaptığı bu yatırımı “sabote” edebilecek uygulamalarının araştırılarak varsa sorunlu alanların giderilmesidir.
Ama olmuyor yine. Konuşmanın sonunda; kendimi bu yatırımın tam kapasite çalışarak il ve ülke ekonomisine katkı sunmasının derdini çeken biri olarak değil de, yatırım düşmanı biri olarak hissettim. Daha doğrusu öyle konumlandırdılar, öyle gördüler. O konumdan çıkamadığımız için de elimizdeki bilgiye, belgeye rağmen sürecin iyileştirilmesi ve Yozgatlı üreticilere de katkı sunacak düzeye gelmesi için neler yapılabileceğini konuşamadık.
“Dost acı söyler” derlerdi ama dost halesinde görülmeyince; söylenen sözün, acılığının, tatlılığının, hakikatinin bir kıymeti kalmadı.
Daha başkaca net örnekler verebilirim. Ama yukarıdaki örnekler dahi aradaki iletişimin kalitesi, seviyesi ve iletişimde olanların bir birine yaklaşımı adına doğru çıkarımlar yapılmasına yeterlidir.
Sözü bağlayalım…
Ben serbest çalışan bir danışmanım. Proje geliştiren ve yazan, geçimini buradan sağlayan bir insanım. Siyasetle, bürokratla, yerel yöneticiyle, STK’larla kendi belirlediğim sınırlar içerisinde ilişkisi olan bir adamım. Beklentim yok, hüsrana uğramam. Bir ekmek bir bardak su yeterli gelebiliyor bana. Çocuklarıma miras bırakma derdim de yok. Ve biliyorum ki, ölümlüyüm bir gün ölüp bu dünyaya baybay yapacağım.
Ama sizin, siyasetten, kamudan, STK’lardan ve yerel yöneticilerden beklentiniz, biten işiniz varsa, sakın ha sakın olumsuz eleştiri getirmeyin. Eleştirmeyin dahi. Gerek yok. Duyduğunuz her şeye baş sallayın, alkış tutun.
Yani ne gerek var “Padişahım çok yaşa” demek varken “Tez vurun kellesini” dedirtmeye…
Vesselam…