Nihayet ekonomik krizin 5. yılını da dolduruyoruz bu ay.
Bu üzücü bir cümledir aslında. Ülkemde 5 yıldır ekonomik kriz yaşandığını ve bu krizin devam ettiğini gösteren bir tespit ve sitem cümlesidir.
İktidarımız göstere göstere gelen krizi fark etmemiş, üstelik de uzunca bir zaman kriz yokmuş gibi davranmıştır.
Reel piyasalardan kopuk olsalar da; 2017 yılından itibaren devletin iş yaptırdığı müteahhitlere para ödeyemeyecek duruma gelmiş olması ve ilk emekli bayram ikramiyelerinin verildiği 2018 yılı Ramazan arifesinde bu ikramiyeleri karşılayabilmek için 25 milyar TL para basmak zorunda kalınması akılları başa getirmeliydi.
İlgili devlet kurumlarının takip etmekle yükümlü oldukları para akışlarında da 2017 yılından itibaren büyük sermaye sahiplerinin yurt dışına para aktarımlarını raporlaması akabinde de görülebilirdi.
Artan ihracat karşısında en az iki katı artan ithalata odaklanıp ithal edilen ürünlerin listesini kontrol ettiklerinde de akıl uyanabilirdi.
Olmadı, olamadı, olmasını beklemek de saf dillilik olurdu…
Evet, her gün zamlar geliyor. Bugün aldığınız hiçbir ürünü yarın aynı fiyata alamıyorsunuz. Enflasyon yükselmeye devam ediyor. Ama bu zamlara rağmen her türlü ürünü tezgahlarda bulabiliyoruz.
Buluyoruz, buluyoruz da n’oluyor!
Ürün kalitesi iyice düşmeye başladı. Sebzenin meyvenin çikita muzun en kalitelilerini ihracat odaklı büyüme hedefine uygun olarak ihraç ediyoruz.
Kendi insanımıza ise düşük kaliteli, sağlıksız ve yabancı gözünde değeri olmayan ürünleri reva görüyoruz.
İşte, bu ülkede insanın kıymeti, devleti gözünde vatandaşın ederi bir Rus kadar dahi değil. Rus’un rublesi, Avrupalı’nın Avro’su, Amerika’nın Dolar’ı Türkiye Cumhuriyeti vatandaşından çok daha değerli olabiliyor.
Sonra da biz çıkıyor “devlet babadır” diyoruz.
Hangi baba elden gelecek paralar için en güzel, en sağlıklı ürünlerini başkalarına satıp da kendi öz evlatlarına bu zulmü reva görür.
“İhracat odaklı büyüme” artan ithalat rakamları ve vatandaşa reva görülen bu kalitesizlik nedeniyle ancak vatandaşa büyüyen bir kazığa dönüşmeye devam ederken, “gözlerimin içine bak anlarsın ekonomi anlayışı”nı sorgulamanın zamanı gelmedi mi?
Varlık sebebin olan ve gece gündüz onların geleceği için çalıştığın evlatlarına, gıdanın, kırtasiye malzemesinin, konfeksiyon ürünlerinin, oyuncakların ve dahasının insan hayatı için tehdit oluşturacak kalitede sunulmasına ne zamana kadar razı olacaksın?
Ne zaman uyanıp, kendi seçtiğin ve bir sonraki döneme kadar yetkilendirdiğin devlet yöneticilerinden bu ülkenin insanına insan olma onurunu çok görmemelerini isteyeceksin.
Alabiliyoruz, çok şükür elhamdülillah.
Kanada’nın mercimeğini, Hindistan’ın nohutunu, nerden geldiği hangi hayvana ait olduğu bilinmeyen etleri kıymaları alabiliyoruz.
Hamdolsun kansorejen madde içeren oyuncakları, kırtasiye malzemelerini de çocuklarımıza kullandırabiliyoruz.
Allaha şükürler olsun ki, bizi yoklukla imtihan etmiyor. Sağlık mı, nesillerin sağlıklı geleceği mi?
Boş verin onu. Onlar ancak mühür bastıkları oy pusulası kadar kıymetliler.