Biz doğu toplumuyuz. Bizde gerçeklik kavramı, somut olarak algılanan ve elle tutulan gözle görülen şeyleri çoğu zaman ifade etmez.
Genelde duyguların kontrolünde, soyut kavramlara inanan ve inandırılan, hamaset dolu cümlelerle gerçeklikten kopuk olarak yönlendirilebilen bir yapıdayızdır.
Bu toplum yapısını iyi bilen siyaset mekanizması da deneyimlenebilen, gerçekliği sorgulanabilen ve varlığı/gerçekliği ortaya konmaya muhtaç veriler üzerinden hareket ederek toplumla iletişim kurmaz.
Bu tarz bir iletişim yöneten erkin sorgulanmasını getirir. Net olarak ortaya koyduğunuz iddianız sorgulanır, incelenir, artı ve eksi yönleri ile eleştiriye tabi tutulur ve sonuçta değerlendirmeye göre destek bulur veya bulmazsınız. Başarılı addedilir veya başarısızlıkla, yetersizlikle itham edilirsiniz.
BU sonuçtan kaçmanın en güzel ve etkili yöntemi, gerçekliği test edilemeyecek başarılardan bahsedip ama somut bir bilgi/veri vermeden övünç cümleleri sarf etmektir.
Son haftalarda bazı yöneticiler ve siyasiler ağzından veya onlara ithafen yazılmış yazı ve haberleri yerel medyada sıklıkla görmekteyiz.
Her birini titizlikle okumaktayım ki, bu başarı iddiasının karinesi bir ifade bulayım diye.
Paragraflar birbirini kovalıyor, yüzlerce cümle ardı ardına arzı endam ediyor ama hissemize bir tek somut veri, eser, proje ve bunların sonucunda iyileşen yaşam standartları, artan nitelik, yükselen gelir düzeyi düşmüyor.
İlk paragraftaki giriş cümlesinden anlıyorsunuz yazının/haberin maksadını ama Allah için derde şifa bir cümlecik kurulmak yerine ilk cümledeki anlamı ifade edecek değişik kelimelerle yeni cümle algoritmaları sıralanıyor. Bu konuda gayet mahir olduklarını ifade edeyim. Ne yalan söyleyeyim o kadar güzel cümleler kuruyorlar, öyle harika iltifatlarda bulunuyorlar ki ben kuramam. Elbette ki bu tarz yazıların bir maksadı var gerek yazan gerekse yazdıran için. Sosyal medyanın ve internetin bu kadar geliştiği, bilgiye ulaşımın saniyeler aldığı ve hepimizin bir Yozgat gerçekliği yaşadığımız ortamda bu ne kadar geçerli bir yöntem olur, bence burası sorgulanmalıdır.
Sorgulamadan, bu güzellemeler, bu iltifatlar, bu somuta dayanmayan soyut ifadeler de payını almakta ve hiçbirinin derde deva olmadığı görülmektedir.
Yüzlerce eserden bahsedilirken kimse lutfedip bir eserin de ismini vermiyor. 20 yıl önceki işsizlik, göç, gelir düzeyimiz, sosyal yardımla hayatını devam ettiren sayımız vb. bugün ile kıyaslanmıyor. Onu biz okuyucuların ferasetine bırakıyor olsalar gerek!
İşte o zaman da doktoru taşımalı sistemde çalışan şehir hastanesi, yara dikiş ipliği bile bulunmadığı için acil hastayı başka hastaneye sevk eden araştırma hastanesi, imarı bozulmuş estetiğini yitirmiş yetersiz alt yapıdaki şehirleşmemiz, artan işsizlik, yardıma muhtaç oranımız, ekilmeyen tarlalarımız, düşük kalitede gıda tüketmek zorunda kalmamız aklımıza geliyor.
Bizi, bu tarz zararlı düşüncelere sevk etmeden daha somut konuşsanız, yazınız amacına ulaşsa olmaz mı! En azından Yozgat ve ilçelerinde kurulumunu gerçekleştirdiğiniz ve “bacasız fabrika” olarak nitelendirip şehre kazandırmakla övündüğünüz cezaevlerini dile getirseydiniz, biz de o zaman bu somut gerçeklikten hareketle; “Allah var çalışıyorlar ve başarılılar. Merkez ve ilçelerde çalışanıyla mahkumuyla 15 bin kişilik fabrikalar kurdular. 15 bin insanımıza iş, aş, ekmek verdiler. “ der, takdir ederdik!