24 Ocak 2020 tarihinde yaşanan Elazığ depreminden dokuz ay sonra İzmir depremi yaşandı.
Daha öncede Soma’da 301 madenci göçük altında kalarak hayatlarını kaybetti.
Bunun gibi birçok olay yaşandı, üzerine bir şeyler söylendi, hepsi unutuldu.
Şimdi ise Kahramanmaraş Pazar merkezli, 10 ilimizi etkileyen depremde 40 binden fazla insanımız göçük altında kalarak, can verdi. Yaralı olarak kurtulan, organlarını kaybeden çok sayıda vatandaşımız var.
Hatay’da en son 6.4 ardından 5.9 bir deprem daha meydana geldi. Arama kurtarma çalışmaları, enkaz kaldırma çalışmaları devam ediyor.
Bunca yaşanan olayların ardından sorulması, sorgulanmaya muhtaç birçok sorular var.
Eski ve riskli yapıların dönüşümü için hangi sert kararlar alınacak? Yoksa kat maliklerinin insafına bırakmaya devam mı edilecek?
Güvenli evleri, güvenli mahalleleri, güvenli şehirleri nasıl inşa edeceğiz?
Kamu otoriteleri ne yaptı ne yapacak ne yapmalı?
Yasa yapıcılar ne yaptı ne yapacak ne yapmalı?
Toplanan vergilerin yüzde kaçı deprem güvenliğine harcanıyor?
Bunlara tatmin edici bir cevap bulunabiliyor mu?
-Şehir planlaması
-İmara açılan bölgeler
-İmar affı
-Problemli zeminler
-İnşaat yapım süreçleri
-Malzeme kalitesi
-Malzeme kontrolü
-İmalat kontrolü
-Belediyenin sorumluluğu
-Müteahhitlik belgesi
-Yapı Denetim Kanunu
-Şantiye şefi uygulamaları
-Mühendis eğitimi
-Yapı ustası eğitimi
Ve mevcut yapıların dönüşümü/yıkımı gibi birçok konu başlığı hakkında esaslı düzenlemelerin yapılması ve her ne kadar ‘kısa yoldan voliyi vurma sektörü haline gelmiş olan inşaat sektörünün rantını yiyenleri üzecek olsa da’ bu düzenlemelerin sert bir şekilde uygulanması artık gerekmiyor mu?
En önemlisi bu eski, güvensiz, çürük binalarda sırf ucuz olduğu için oturmak zorunda kalan insanların suçu ne? Güvenli binalarda oturmak herkesin hakkı değil mi?