Okul ve Toplum, John Dewey’in eğitime dair eleştirilerini ve bu eleştirilere getirdiği çözüm önerilerini içerir. Kitap, Dewey’in çözüm olarak sunduğu Eğitim Modeli’nin konferanslar halinde yapılan sunumlarının toplandığı makalelerden oluşmaktadır. Yazar bu kitapta, eğitime bakışını, eleştirilerini, eğitimin birey ve toplum adına önemini, eğitimin amacını ve bu amaca uygun olarak birey yetiştirmenin yöntemini kendi deneyimleri ışığında sunmaktadır.
Dewey’e göre eğitimin temel konusu; toplumsal ihtiyaçları karşılayacak bireyleri yetiştirmektir. Yetişen bireyler toplumun kendisini var eden ve devamını sağlayacak olan tüm değerlere sahip olmalı, gerekli niteliklerle donatılmalıdır. Bunun için de eğitimin bugünkü uygulama şekli olan “dinleyici”lik üzerine kurulu sistemden vazgeçilmelidir. Belirli, sınırlı ve bir takım şekilciliklerle belirlenmiş eğitim alanlarında; iyi dinleyici olanın başarılı olduğu, tek tipleştirilmiş, çocukların her birine aynı düzeyde ve aynı şekilde uygulanan, sonunda da herkesin aynı sınavlarda başarılı olmasının istendiği, en iyi dinleyicinin en çok doğruyu yaparak başarılı olduğu, diğerlerinin başarısız sayıldığı, başka ifade ile sadece birinci olanların başarılı sayıldığı yöntemden vazgeçilmelidir.
Toplumun var olması ve devamı için gerekli bilgi, çalışkanlık, disiplin, ilgi ve öğrenme isteği; sınırlandırılmış, bir kalıba sokan, tek tipleştiren eğitim modeli içerisinde mümkün değildir. Toplumun ihtiyacını karşılayacak olan; doğayla, sosyal hayatla, ekonomi vb. ile iç içe olan ve hayatın her alanında yaşayan bir eğitim modelidir.
Kendi deneyimleri ile bağ kuran Dewey, olması gereken eğitim modelinin bilgi ile beceriyi bütünleştirmesini, yeni kabiliyet ve yetenekler kazandırmasını, öğrenilen her yeni bilginin farklı bilim dalları ile bağ kurmasını başka ifade ile pratik hayatla ilişkilendirilmesini, bu şekilde daha kalıcı, üretken ve topluma faydalı bireyler yetişebileceğini ifade eder. Önerilen modelde okulda bir takım sınırlamalarla verilmek istenen disiplin, sistem ve grup fikrinin (biz şuuru), zaman tanzimi ve plancılığın kendiliğinden doğal yolla kazanılacağını ifade etmektedir. Örnekle; yemek pişirme gibi bir uygulamanın eğitimin içerisinde yer alması ile kullanılan malzemeden tabiata, üretime, coğrafyaya dair bilgiler, kullanılacak miktarlar, ölçülerle matematiğe, yemeğin pişirilme ve kullanılan malzeme ile fizik ve kimyaya dair bilgilerle birlikte, yemeğin belirli bir sıra ile malzemesinin hazırlanması ve katılmasının disiplin, plan ve zaman tanzimi gibi becerileri doğal yolla hedef-amaç ilişkisi kurularak kazanılacağını belirtmektedir. Dewey’e göre pratik hayata faydası olmayan eğitim savurgan bir eğitimdir.
Çalışkan, disiplinli, plancı, grup şuuru olan, zaman tanzimine sahip, dikkati yüksek bireyler; öğrenme merakı ve istekleri ile sürekli bir araştırma-öğrenme-beceri elde etme ve bu becerileri pratik hayata yansıtarak toplumsal huzur ve barışın oluşmasında da etkili olacaklardır.
Dewey’in yaşadığı dönem itibariyle uygulanmakta olan eğitim sistemi ve bu sistemi doğrudan etkileyen hakim toplumsal beklenti, bir takım okullardan mezun olmak ve sonuçta diplomaya sahip olmak üzerine kuruludur.
Toplumda hakim olan psikoloji ve beklentilerden sıyrılamayan eğitim sisteminin en büyük açmazlarından birisi buradadır. Nitelik, bilgi ve bilginin pratik hayatta kullanımı, eğitim alan bireylerin topluma sunacakları katkı maalesef göz ardı edilmektedir.
Oysaki bu yöntemde çocuklar yetersiz ve hatalı yetiştirilmekte, diplomanın ifade ettiği eğitim düzeyinin gerektirdiği bilgiden yoksun olmakta, dahası bir bilgiye sahipse bile bu bilgiyi nasıl kullanacağını bilmemektedir. Bu durum eğitimde zaman ve imkan savurganlığı oluşturduğu gibi yetersiz bireylerin yetişmesini sağladığı için toplumların en büyük kaynağı olan gençleri harcamış olmaktadır. Yetersiz bireylerin toplumsal yapı içerisindeki rekabetleri de huzur ve barışı tehlikeye sokmaktadır.
Burada ikinci bir husus da; bireylerin iç ve dış dünyaları, geçmişleri, hayalleri, aile yapıları, sosyal ve ekonomik şartları, algı-ilgi seviyeleri ve bunlardaki çeşitlilikleri, zeka seviyeleri vb. gibi pek çok hususta birbirlerinden ayrıştıklarının bilinmesi zorunluluğudur. Birbirinden bu kadar farklı özellikleri olan çocukları tek tipleştirilmiş eğitime tabi tutmak sakıncalıdır. Burada eğitim sınıfların dışına çıkarılmalı, doğa ile toplumsal yaşantı ile buluşturulmalı, bu sayede her birinin ilgisi olan alanlar belirlenmeli, geliştirilmeli, yön verilmelidir. Dewey burada Horaca Mann’in şu sözüne atıf yapar “bir şey kendi kendine büyür ve gelişirken, bir şekil verici (yönlendirici), bin ıslah ediciden daha değerlidir”. Eğitim, kalıba sokmak yerine; yukarıda saydığım özelliklere uygun olarak her bir çocuğa uygun olarak verilmelidir. Eğitim, disiplin arttırıcı, ilgi ve yeteneklerine yön verici, geliştirici olmalı onun gitmek istediği yolda başarılı olması için gerekli olan bilgi-beceri ile donatmalıdır. Çocuğun okul dışında kazandığı bilgi ve becerileri okulda, okulda kazandıklarını da okul dışı hayatta uygulama becerisi kazandırmalıdır.
Uygulanan eğitim modelinin tek tipli olmasının getirdiği sorunların en büyüklerinden bir tanesi; bilim adamı, mucit, devlet yöneticisi, eğitimci vb. gibi toplumların devamını sağlayacak olan alanlarda katkı sağlama potansiyeli taşıyanları daha alt düzeydekilerle aynı eğitime tabi tutarak kendi içerisinde etkisiz hale getirmesidir. Dewey’in kendi uygulamalarından yola çıkıldığında, önerilen modelin uygulanması ile nitelikler üzerinden bir tasnif ve toplumsal hayatta konumlanma olacak, bu da üretkenliği sağlayacaktır.
Dewey, çocukların zihinsel gelişimlerinin de dikkate alınarak onların gelişimi ile uygun, birbiri ile bağlantılı bir eğitimi önermektedir. Anaokulu ile ilk eğitimin, orta öğretim ile üniversite eğitimlerinin birbiri ile bağlantılı birbirinin devamı olarak planlanması gerektiğine işaret eder. Çünkü uygulamada karşılaşılan uyumsuzluk ve zihinsel gelişim hesap edilmeden toptancı bilgi yükleme mantığı ile başarılı olunmadığına inanmaktadır.
Sonuç olarak, Dewey teoriyi değil uygulamayı ve yaparak öğrenmeyi öne çıkarır. Eğitimi hayat boyu süren bir faaliyet olarak görüp, öğrenilen her bilgi ve beceriyi yaşam alanındaki sonuçları ile ölçer. Okulun bireyi toplumsal hayata hazırlayıcı bir yapısı olması gerektiğini ifade eder ve üreten, araştıran, öğrenen, öğrendiğini beceriye dönüştüren bireyler ortaya çıkarması için yol gösterici, şekil verici bir özelliğe sahip olması gerektiğinin altını çizer.