Dün zil çaldı, kızım açtığında “Ak Parti Kadın Kolları’ndan geliyoruz” cümlesini duydum. Ses tanıdıktı. Eşimin arkadaşıydı gelen ve yakın bir binada yapılacak parti toplantısına davet ediyordu.
Yaklaştım, uzattım kafamı “Nerde toplantı?” dedim, “…. sitede”, “Kimler gelecek?”, “Milletvekillerimiz!, “Ama sizin bir vekiliniz var o da Yusuf Başer, başka vekiliniz yok.”, “Ooo, o eskide kaldı, bitti o, o yok artık, 4 vekilimiz katılacak”. “Ama onlar vekil değiller ki henüz, vekil adayları, yani adaylarınız katılacak. O dediğin site hangisiydi tarif etsene”, “Muhalifler gelmesin!”, Burada gülümsedim.
Birkaç açıdan tahlil edelim bu kısa konuşmayı.
Öncelikle Ak Parti’nin kendi iç dinamikleri açısından bakarsanız, milletvekili Yusuf Başer için kullanılan cümleler, teşkilatların nasıl savrulduğunu, gelen otobüse binip yollarına devem ettiklerini, istikbal vaat etmeyenleri nasıl geride bıraktıklarını göstermektedir.
Yusuf Başer için önceki yazılarımda kullandığım cümlelerde kastettiğim, ihtar ettiğim ve yüz yüze geldiğimiz o tek görüşmede anlatmaya çalıştığım buydu. Ama Başer bunu liste dışı kalarak ve aday listesi açıklandığından bu tarafa “eski” muamelesi görerek ödemeyi tercih etti. Umutlar Reis’in yeniden kazanması ile olası bir bakan yardımcılığına kalmış durumda. Öyle bir durum gerçekleşirse de yukarıdaki cümleleri kuran binlerce Ak Partili yeniden Başer’e kıymet atfetmeye başlar.
Gelelim diğer hususa.
Madem siz sadece kendi partililerinizle yetineceksiniz o halde ne gerek var toplantılara, gezmelere, mitinglere. Sizin oyunuz size yetiyorsa, vekil ve cumhurbaşkanı çıkarmak için kafi ise neden ihtiyaç duyuyorsunuz bu kadar tantanaya, gürültüye, çalışmaya, emeğe…
Seçimlerde her siyasi parti, kendi siyasi görüşünden olmayanların, kararsızların ve partisizlerin oyuna talip olur ki; bu oylar başka partilere gidip onlara sayısal üstünlük sağlamasın. Bu oylardan ne kadar çok kendi partinize kazandırırsanız, rakipleriniz karşısında yüzde yüz etki eder sonuca.
Evimdeki 5 kişiyi toplantıya davet eden oyuna talip olan Ak Partili arkadaşım benim oyuma talip olmadığı gibi “muhalifler gelmesin” diyerek hem ötekileştirmeyi seçti hem de o toplantıya gittiğimde adaylar Ak Parti ve kadrolarına ve 21 yıllık icraatlarına ve vaatlerine dair şüphelerimi giderebilir, umutsuzluğumu, bıkkınlığımı, usanmışlığımı, yorgunluğumu, ötekisiliğimi tersine çevirip Ak Parti’ye ve Recep Tayyip Erdoğan’a oy vermemi sağlayabilirlerdi. Bu üslup eğer her yerde ve “kendinden olmayan” herkese karşı kullanılıyorsa Recep Tayyip Erdoğan’ın ve adayların işi epey zor olacaktır.
Hiçbir seçim sadece senden olanlarla kazanılmaz. Senden olmayanları da senin parçan yapabilirsen, onlarla kucaklaşabilir, gönül kapılarını açar, ona da “umut” ve “insan” kıymeti verirsen, başarıya ulaşırsın. Bu tarz ile pek de sevinmeyeceğiniz bir sonucu tecrübe etmeye çok yakın olursunuz.
Siyaset bilmek, siyasi çalışma yapmak, bu çalışmaları organize etmek, doğru dili doğru iletişim tekniğini kullanmak ve propaganda bunun için önemlidir.
Bu seçimde oy verecek olan 25 yaş altı iki çocuğumla hiçbir temas kurmamış Ak Parti Gençlik Kolları, bizzat Ak Partili sendika, il başkanı ve bakanca görev yeri değiştirilen ve sürgüne gönderilmeye kalkılan eşimin 21 yıl içerisinde kayıtsız şartsız her seçimde Recep Tayyip Erdoğan’a oy vermiş olmasına rağmen bir kez hatırını sormamış, sıkıntılı anlarında yanında olmamış Ak Parti Kadın Kolları, seçim zamanları haricinde kapımızı çalmamış, derdimizi, umudumuzu, düşüncemizi merak etmemiş Ak Parti il ve ilçe yönetimleri, bizi yani ben hariç ev halkımı adayların katılacağı bir apartman toplantısına davet ederek, kalabalıklar içerisinde ve sadece “biz bize” bir toplantıda ne kazanmayı ummaktadır ki. Bir birey, bir kişilik, bir şahsiyet olarak kıymet vermeden propagandaya maruz kalan kalabalığın bir parçası yapmakla nasıl bir sonuç elde edilebilecektir ki…
Hatırlatmakta fayda görüyorum…
O toplantıda ben olmadıktan sonra, nasıl bir yöntemle yüzde 50+1’e ulaşacaksınız. Ya o +1 “sizden olmayan, muhalif, öteki benim” oyumsa!!!