Adalet Bakanı Bekir Bozdağ, TBMM Adalet Komisyonu’nun AK Partili üyelerini kabulünde “Milletvekili milleti temsil eder. Milletin taleplerini iletir. Milletimizin talepleri bizim için önemlidir. Milletimizin taleplerine kayıtsız kalamayız. Milletvekili telefonuna çıkmayan bakan yardımcısı veya genel müdür, bürokrat olursa onu derhal görevden alırım” dediğine dair haberler içimi ürpertti açıkçası.
Sayın Bozdağ’ın Adalet Bakanı olmasının ardından ‘Bekir Bozdağ Ders Almış Mıdır ve Adalet Bakanı’ndan Beklentim’ başlıklı yazılar kaleme almıştım.
Bu yazılarda açık açık yazmamış olmakla beraber, alt metinde milletvekilliği ve bakanlık dönemlerinde yaşanan sıkıntılara inceden değinmiş, bu süreçlerden ders alma zamanının geldiğini, bu derslerle ülkede yargının yapılanması ve işleyişinde niteliğin ve yargı bağımsızlığının sağlanarak; adaletin tesisinde azami gayreti gösterecek, halkın yeniden devletinin adaletine güven duyacağı bir yargı işleyişini temin etmesini umduğumuzu, beklediğimizi ifade etmiştim.
Girişte belirttiğim cümlelerin Sayın Adalet Bakanı tarafından sarf edilmediğine inanmak istiyorum. Lakin şu ana kadar bir yalanlama gelmediğine göre vah ki vah demekten kendimi alamıyorum.
Bu cümle birkaç yönden tahlile muhtaçtır;
Bunlardan birincisi şu soruları akla getirmektedir; hangi vekillerin yani hangi partili vekillerin telefonuna cevap verilmelidir, Cumhur İttifakı’nda yer almayan partilerin milletvekilleri buna dâhil midir?
Bir milletvekili yargı bürokrasisinden ne tür taleplerde bulunabilir?
İl başsavcıları da bu cümlede zikredilen “bürokrat” tarifinin içinde midir?
Mesela benim yargı bürokrasisinden ve ya Yozgat Cumhuriyet Başsavcısı’ndan ne gibi bir talebim olabilir ve bunu vekilim aracılığıyla iletirim?
En önemli soru da şudur; Sayın Bekir Bozdağ, Ak Parti’nin mi Türkiye Cumhuriyeti’nin mi Adalet Bakanı’dır!?
Bir başka hususa daha dikkat çekeyim müsaadenizle…
367 Krizi yaşandığında Sayın Bozdağ vekildi. Kendisinin mensup olduğu Ak Parti’nin 354 milletvekili ile Cumhurbaşkanı seçemeyeceğini öngörüyordu ve yargı üzerinden iktidara dolayısıyla millet iradesine karşı yapılmış bir hamleydi.
17-25 Aralık Yargı darbe girişiminde kendileri Adalet Bakanı idiler. Bu süreci bizzat kendi emrindeki yargı bürokrasisi yönetti.
15 Temmuz 2016 darbe girişiminde de Sayın Bozdağ Adalet Bakanı değil miydi? Kaç yargı mensubunun 2013’ten bu tarafa terör örgütü ile bağı nedeniyle görevden atıldığını en iyi kendisi bilir.
Yargının ideolojisi olmaz. Olacaksa ideolojisi “adalettir”.
Bu sancılı süreçleri yaşamış Bekir Bozdağ’ın, yargının bağımsızlığını kaybedip “adalet arzusu” dışında bir refleksle hareket etmesinin; yargı bürokrasisini, cemaatler, tarikatlar, siyasal yapılar ve ideolojilerin tesirine açık hale getirdiğini, bunun devlet yönetimi için telafisi zor sonuçlar doğurduğunu görmesi beklenirdi. Bu tecrübe ışığında da yeniden adalet bakanı olduğunda, daha önce geçtiği yollardan yeniden geçmeyeceğini, hataları tekrar etmeyeceğini beklerdik/bekliyorduk.
Adalet Bakanı’nın adaleti azami düzeyde tesis ederek 2023 seçimlerine, yargıda bağımsızlığı ve niteliği sağlamış, vatandaşların hukuk karşısında eşit olduğu, uygulamaların kişiye göre değişmediği, kararların halkta adalet algısı oluşturduğu bir dönemi yaşatarak, mensubu olduğu partinin meydanlarda “adalet” vurgusu yaparak propaganda yapabileceği bir yargı işleyişi ile hazırlanmasını arzu ederdik. Yargıyı yeniden siyasallaştıracak, yargı bürokrasisi üzerinde adalet dışında başkaca kaygıların yolunu açacak hamlelerle değil…
Akif demiş ya;
Geçmişten adam hisse kaparmış… Ne masal şey!
Beş bin senelik kıssa yarım hisse mi verdi?
“Tarîh”i “tekerrür” diye ta’rîf ediyorlar;
Hiç ibret alınsaydı, tekerrür mü ederdi?