Adalet Bakanı Bekir Bozdağ, “Türkiye’nin en ciddi ve en önemli sorunlarının başında kadına karşı şiddet ve kadınlara karşı işlenen cinayetler geliyor. Kadına karşı şiddet, kadına karşı cinayet konusunda biz kadından yana tarafız. Bu konu bizim her gün değişmez ve değiştirilemez ana gündemimizdir.” dedi.
Tvnet canlı yayınında soruları yanıtlayan Bakan Bozdağ, gündeme ilişkin değerlendirmelerde bulundu. Kadına karşı şiddet hususunda atılan adımlarla ilgili detayları paylaşan Bakan Bozdağ, yargının faillere verdiği cezaların arttırıldığını ve haksız tahrik indirimi hususunda gerekli düzenlemelerin yapıldığını kaydetti.
FETÖ ile mücadelede gelinen son durumu da aktaran Bakan Bozdağ’ın konuşmasından bazı bölümler şu şekilde:
KADINA KARŞI ŞİDDET DEĞİŞMEZ GÜNDEMİMİZ
Şimdi Türkiye’nin en ciddi ve en önemli sorunlarının başında kadına karşı şiddet ve kadınlara karşı işlenen cinayetler geliyor. AK Parti hükümetleri işbaşına geldiği ilk günden beri kadın konusunda, kadına karşı şiddet, cinayet konusunda taraf olduğunu ilan etti. Ben Adalet Bakanı olunca da açık açık ifade ettim. Kadına karşı şiddet, kadın ve kadına karşı cinayet konusunda biz kadından yana tarafız. Bu konu bizim her gün değişmez ve değiştirilemez ana gündemimizdir. Hükümete geldiğimizde Türkiye’de kadınlarla ilgili çok dezavantajlı durumlar vardı.
YARGIDAN MEMNUNİYETİ DİĞER HİZMETLERDEN MEMNUNİYETLE AYNI KONUMA KOYAMAYIZ
Yargıda devam eden konularla ilgili kamuoyunun algısı son derece önemli. Yargıdan memnuniyet ve yargıya güven konusunu tartışırken şuna dikkat etmekte fayda var. Yargıda işi olan kişi, ya davacı ya davalı, ya müşteki, müdahil ya da sanık. Sonuçta biri kaybediyor, biri kazanıyor. Yüzde 50’sinin kaybettiği, yüzde 50’sinin kazandığı bir durum. Kazanan da istediği gibi kazanamıyor. 10 yıl hapis cezası almasını istemiş müdahil, beş yıl almış. Ya da 100 bin lira tazminat istemiş davacı, 10 bin lira vermiş. Dolayısıyla kazananın da tam memnun olmadığı bir oranda yargıdan memnuniyeti, diğer hizmetlerden memnuniyet gibi aynı konuma koyarsak haksızlık olmuş olur. İşin doğası buna izin vermiyor. İkincisi yargıya güvense yargıya işi düşsün düşmesin tüm Türk vatandaşlarının yargıdan sahip olduğu algıyı ifade eder. Genel algıyı ifade eder. O, genel algı da tabi demin söylediğim yargıya işi düşenlerin doğurduğu algıdan beslenen bir algı. O yüzden burada bir değerlendirmeyi vicdan terazisinde doğru yapmakta fayda var.
İŞİN ASLINI BİLMEDEN BİR KANAAT OLUŞTURMAK FEVKALADE YANLIŞTIR
İkincisi, dava konuları gündeme geldiğinde herkes konuşuyor, diyor ki, “İşte böyledir şöyledir.” Dosyadan haberi yok, delilden haberi yok, iddiadan haberi yok, savunmadan haberi yok, kanundan haberi yok, yargılamadan haberi yok. Kamuoyunda bir haber çıkıyor o habere göre yazanlara güveni tamsa, onlara itimat ederek bir kanaat belirliyor. Bu kanaate göre bir yargıya varıyor, karar o yargıya uygun olursa ne güzel, uygun olmazsa ne kadar kötü bir karar olarak algılanıyor. Onun içinde bu gibi konularda işin aslını bilmeden sadece değerlendirme yapanlara itibar ederek bir kanaat oluşturmak fevkalade yanlıştır. Bunun da altını çizmek isterim, özellikle kadına karşı işlenen şiddet ve cinayet olaylarında hem takdiri indirim nedenleri, hem haksız tahrik konuları çok tartışıldı.
TAKDİRİ İNDİRİMDE SINIRSIZLIĞI ORTADAN KALDIRDIK
Ben Adalet Bakanı olunca yeni dönemde hemen ilk işim dedim ki; “Biz bu konuda tarafız ve bu takdiri indirim nedenleri konusunda da bir adım atma kararındayız. Kravat taktı, boyun büktü, efendim güzel giyindi vesaire diye indirim yapılmamalı.” Bu konuda kanuna baktık, gördük ki bizim kanunun 62. maddesi takdiri indirim nedenlerini düzenliyor. Ama burada bir sayma usulü değil ve benzeri diyor, 3-5 tane işte failin geçmişi ve benzeri şeyleri sayıyor devamında da diyor ki ve benzeri haller. Yani sınırsız bir takdiri indirim nedenini hakime, mahkemeye veriyor. Bu sınırsızlığı ortadan kaldırdık, artık sayma usulünü getirdik sadece bunlarda takdiri indirim nedeni yapılabilir. Onlar da nedir? Failin geçmişi, sosyal ilişkileri, fiili işledikten sonra ve yargılama sürecinde pişmanlığı gösteren davranışları, bir de onun bundan sonraki hayatına eğer indirim yapılırsa etki edip etmeyeceği ve pişmanlığı gösteren davranışları ifadesini de koyduk. Eskiden bu yoktu. Yani sadece yargılama sırasındaki davranışları vardı. Onu da pişmanlığı gösteren davranışları diye değiştirdik, arkasından salt, hakimi, mahkemeyi etkilemek için yapılan tutum ve davranışların takdiri indirim nedeni sayılamayacağına dair de yasaya bir yasa koyduk. Kravat takmak, traş olmak, saçlarını taramak veya düzgün bir lisan ile hitap etmek gibi şeylerden şeklen dolayı indirim yapamazsınız diye bir yasak da koyduk ve indirim yapacaksanız, yapmayacaksanız bunun gerekçesini de açıkça yazın dedik. Bu önemli bir değişiklik oldu, ben eminim ki yeni uygulamalarda bunun yansımaları görülecektir.
UYGULAMADA BİZİM HAKSIZ TAHRİK İNDİRİMİNİ TARTIŞMAYA İHTİYACIMIZ VAR
Pınar Gültekin davasına gelince bu davanın tabi yargılama süreci devam ediyor, devam ettiği için burada bir şey yargılamanın içeriğine dair bir şey demem Adalet Bakanı olarak doğru olmaz, ama şunu davadan bağımsız olarak ifade etmekte fayda görüyorum. Bu haksız tahrik uygulaması binlerce yıldır sadece Türk hukukunda değil, dünyanın her hukuk sisteminde olan bir uygulama, ihtiyaç olan bir uygulama. Çünkü bazı şartlar, durumlar olduğunda bu uygulama adalet terazisinin doğru tartması, verilen cezasının hakkaniyete uygun olması bakımından gerekebilir. Bunu mahkeme elbette takdir edecektir ama bizim bunu kim takdir ediyor? Mahkeme takdir ediyor. O zaman uygulamada bizim bu konuyu tartışmaya ihtiyacımız var. Onun için ben bunu hem de Yargıtay’da tartışmaya açtım. Dedim ki; bu haksız tahriki bir tartışalım, tasarlayarak adam öldürmek veyahut da canavarca hisle ve eziyet çektirerek birini öldürme fiillerinde haksız tahrik olur mu? Olmaz mı? Olursa bunun ceza skalası nasıl olur? Öbürleriyle eşit mi olmalı? Yoksa kademeli mi olmalı? Bunu bir tartışalım.
KANUNA HAYAT VEREN, HAKİMLERİMİZİN KARARLARIDIR
Biz bakanlık olarak bu konuyu kendi açımızdan inceleme ve araştırmaya aldık. Mukayeseli hukuku arkadaşlarımız inceliyorlar. Yargıtay’ımızın içtihatlarına bakıyorlar. Ayrıca ceza hukukçularımız da bu konunun uzmanlarıyla, hukukçularımızla bu konu konuşuluyor, tartışılıyor ve biz bu tartışmaların sonucunda haksız tahrik uygulamasına ilişkin bir değişiklik ihtiyacı ortaya çıkarsa bu değişiklik konusunda adım atma hususunda kararlıyız. Ben, Yargıtay’daki konuşmamda da söyledim. Esasında bu konuda yol gösterici içtihat oluşturma konusu Yargıtay’ımızın elindedir. Yargıtay’ımız bu konuda yol gösterici bir içtihat ortaya koyduğunda o günkü madde de pek çok haksızlığı ortadan kaldırmaya yetiyor. Yani orada bir içtihat geliştirdiğinde, eski klasik içtihatlarını tekrarlama yerine yeni bir bakış açısı ortaya koyduğunda, ben sorunun önemli bir kısmının çözüleceğine yürekten inanıyorum. Çünkü kanun ne yazarsa yazsın sonuçta iş uygulamada bitiyor. O kanuna hayat veren ilk derece, istinaf ve Yargıtay’da görev yapan hakimlerimizin kararlarıdır. O kararlar kanunu doğru anlar doğru uygularlarsa ebetteki buradaki sorunların önemli bir kısmı önemli ölçüde aşılmış olur.
KADINA KARŞI ŞİDDETİN İNFAZI TERÖRLE EŞİT
Ben kendi kendime tasarlama, tahrik altında tasarlama çok soğukkanlı bir iş. Canavarca hisle yani bu tahrikle canavarca bir hisle işlenen suç arasında nasıl bir bağlantı var? Yani canavarlık ayrı bir şey. Tarih ani bir şey oldu. Süresi ne kadardı? Bir ay mı, iki ay mı, üç ay mı, beş ay mı, tasarlamakta bir zaman alıyor. Adalet Bakanlığı bu konu üzerine çalışıyoruz. Bu konuyu dünyayı da inceliyoruz. Türkiye’yi de inceliyoruz. Hukukçularımızla, Yargıtayımızla, cezacılarımızla istişare halindeyiz. Zaten cezalar bizde çok ağır. Kadına karşı cinayetin cezası ağırlaştırılmış müebbet hapis, İnfazı da terörle eşit. Yani 3/4. Kadına karşı şiddetin infazı terörle eşit. Aldığı cezanın 4’te 3’ünü içeride geçirmesi gerekiyor. Bir de ağırlaştırılmış müebbet hapis cezası alıyor. Yani çok büyük bir ceza alıyorlar bunlar. Ve süreli hapiste 4’te 3’ünü geçiriyor. Ağırlaştırılmış müebbette ise tabii 30 yıl içeride kalması gerekiyor. Çok ağır bir ceza, en ağır ceza. Şu anda bizim hukuk sistemimizdeki en ağır ceza, ağırlaştırılmış müebbet hapis cezası. Kadınlara karşı işlenen cinayette de biz en ağır cezayı veriyoruz. Kasten yaralamada, eziyette, işkencede, kötü muamelede hep nitelikli hal saydık ve bunların hepsini de tutuklama sınırının üzerinde bir cezai yaptırıma bağladık. Kasten yaralamanın ve diğerlerinin tutuklamayla ilgili CMK’nın katalog suçları kapsamına alarak burada hakim veya mahkeme isterse tutuklama nedenini varsayıp tutuklama kararı verebilir imkanını da onların önüne koyduk ve bu konuda tavizsiz bir yasal düzenleme hayata geçirdik.
BUGÜNE KADAR, 3 İADE TALEBİMİZ KABUL EDİLMİŞ
1 Temmuz itibari ile bugüne kadar FETÖ ile ilgili 676 bin 411 kişi hakkında adli işlem yapıldığını görüyoruz. Bunlardan şu anda 69 bin 688 derdest dosya var, devam ediyor. Öte yandan adli işlem bugüne kadar yapılan kişilerden yukarıda verdiğim toplam rakamdan 117 bin 208 kişi hakkında mahkumiyet kararı verilmiş. 87 bin 519 kişi hakkında beraat kararı verilmiş, 322 bin 187 kişi hakkında ise soruşturma aşamasında takipsizlik kararı verilmiş. Cezaevlerinde şu anda 19 bin 30 FETÖ üyeliğinden yatan bulunmaktadır. Bunlardan 3 bin 901’i hüküm özlü, yani hakkında hüküm verilmiş ama kesinleşmeyi bekliyor. 13 bin 970’i hükümlü, 1159 da tutuklu var, ayrıca şuana kadar 181 bin 450 kişi hakkında da adli kontrol kararı verilmiş, tutuklama yerine adli kontrol tedbiri uygulanmakta, 29 bin 455 kişi hakkında da yakalama kararı var, bunlar şu anda yakalanmamış. Bizim Amerika Birleşik Devletleri dahil pek çok ülkeden istediğimiz FETÖ’cü teröristler var. 110 ülkeye 1133 dosya FETÖ mensubu hakkında 1234 iade talebinde bulunmuşuz bugüne kadar, 3 iade talebimiz kabul edilmiş. İkincisi Romanya tarafından bir tanesi de Cezayir tarafından kabul edilmiş. Şu ana kadar bazı ülkelerde İçişleri Bakanlığı’ndan aldığım verilere göre 121 FETÖ mensubunu Türkiye’ye iade etmiş, 28 ülkeden iade var. Bunların toplamını koyduğumuzda 28 ülkeden bugüne kadar 124 FETÖ’cü Türkiye’ye iade edilmiş durumda.
TÜRKİYE’YE DÜŞMANLIK EDEN HERKESİ BESLEDİKLERİ GİBİ BUNLARI DA BESLİYORLAR
Sadece İnterpol’den değil Amerika Birleşik Devletleri bugüne kadar Türkiye’nin terörist başı Gülen dahil, hiçbir FETÖ’cü ile ilgili iade talebine olumsuz ya da olumlu bir cevap vermemiştir. Hatta ben en son daha önceki bakanlığım döneminde gittiğimde, dedim ki: “Bizim dosyamız yeterli delille dolu, eğer bu dosyada iade olmayacaksa dünyada hiçbir dosyada iade olmaz.” O da dedi ki: “Biz, bunu adli makamlara göndeririz ama sizin aleyhinize karar çıkar o yüzden göndermiyoruz.” Ben de dedim ki: “Siz gönderin Amerikan adli makamlarına biz onlara güveniyoruz kararı aleyhimize çıkarsa biz Amerikan hukuku çerçevesinde itirazlarımızı yapar, hakkımızı savunuruz siz gönderin.” Bizim için endişe etmeyin gönderin adli makamlara, Amerikan Adalet Bakanlığı adli makamlara dosyayı göndermeye cesaret edemedi, çünkü göndermiş olsaydı adli makamlar ben eminim ki böyle bir dosyada iade kararı verilmezse, hiçbir dosyada verilmeyeceğini düşünecek iade kararı verecekti ve göndermediler. Şu anda Almanya, Fransa, İngiltere pek çok ülke. Şu anda FETÖ’cüleri iade etmemekle kalmayıp bizzat himaye ediyorlar, destekliyorlar ve onlara ülkelerinin pek çok imkanlarını açıyorlar. Türkiye’ye düşmanlık eden herkesi besledikleri gibi bunları da besliyorlar.
YARGI, ÖNÜNE GELEN HER OLAYI, KILI KIRK YARARCASINA BİR TERAZİDE TARTIYOR
Toplumdaki bütün tepkileri bakanlık olarak biz de dikkate alıyoruz. Demin verdiğim rakamlara bakarsanız 676 bin kişi küsur 411 kişi hakkında adli süreç başlatılmış. Bunlardan şuana kadar bunlara bakarsanız 322 bin 187 kişi hakkında kovuşturmaya yer olmadığı kararı verilmiş, bir defa hiç dava açılmamış. Öte yandan baktığınızda 87 bin 519 kişi beraat etmiş. 117 bin 208 kişi hakkında mahkumiyet kararı verilmiş. Şu ana kadar mahkumiyet kararı kesinleşen 13 bin 970 kişi var. 181 bin 450 kişi hakkında adli kontrol kararı verilmiş. Yargı önüne gelen her olayı kılı kırk yararcasına bir terazide tartıyor. Ancak şunu ifade etmek lazım, şu anda FETÖ terör örgütü dışarıda içeride bütün uzantılarıyla bu yargılama süreçlerini karalamak ve kötülemek için pek çok şey yapıyor ve çarpıtarak yalan yanlış haberler yayarak, haklı olan bir şeyi haksız gösteriyor ve sonra bize gelen itirazlar oluyor. Bize gelen sizin gibi değerli tanıdıklarımız oluyor. Onların önüne biz bu konuyu koyunca, zaten pek çok konuda açıklama yapıyoruz bunlarla ilgili de yapıyoruz, koyuncaya onlar diyorlar ki iş böyleyse burada bir hassasiyet terazisi var. Çünkü karar verenlerde Anayasa, kanun ve hukuka uygun vicdani kanaatlerine göre karar veriyorlar. Hem hukukla bağlılar, hem vicdanlarıyla bağlılar. Vicdanları da hukukla bağlı. Herkes bu işin sorumluluğunun bilincinde karar veriyor. Bizde bakanlık olarak bu işlerde yanlış olmaması için eğer yasadan kaynaklı bir şey varsa yasal değişikliklere gitmekte hiç tereddüt etmedik.
Bakın hükümet olarak bunlarla ilgili konuda çok biz hassas davrandık. Özellikle ihraçlarla ilgili konuda Türkiye Cumhuriyeti Devleti çok net davranmıştır. KHK’lar çıkarıldı. Olağanüstü hal ilan ettik, biz biliyorsunuz ilan edince Uluslararası Sözleşmeler askıya alındı. İşin doğası gereği ve bütün bunlar yargı denetimine kapalı olan işler ve biz hepsini resmi gazetede yayınladık. Sonra Sayın Cumhurbaşkanımız “Bunları Meclis’e sevk edelim” dedi. Biz Meclis’in denetimine açtık. Orada görüşülmeyebilirdi sonra gene dedi ki görüşelim, görüştük. Anayasa Mahkemesinin denetimine açtık. Anayasa Mahkemesi’nin bütün bu KHK’ların hepsi denetiminden geçti. Daha sonra haksızlık iddiaları artınca çoğalınca ihraçlarla ilgili Olağanüstü Hal İşlemleri İnceleme Komisyonu adı altında komisyon kurduk ve bu komisyona itiraz eden herkesin müracaat etmesi söylendi ve bu komisyon şuana kadar görev süresi zannedersem bu ayın içinde bitiyor. Yaklaşık 20 bin civarında iade kararı verildi.
TÜRKİYE, AİHM KARARLARINA EN YÜKSEK ORANDA UYMUŞ ÜLKEDİR
Türkiye, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi kararlarına uymayı taahhüt eden ülkeler içerisinde en yüksek oranda AİHM kararlarına uymuş ülkedir. Şu ana kadar üye ülkelerin, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi kararlarına uyma oranı yüzde 80,20. Türkiye’nin uyma oranı yüzde 87,98. Osman Kavala konusunda Türkiye, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinin verdiği ihlal kararına 10 Aralık 2019’da uymuş ve uygulamıştır. Bu uygulamadan sonra Kavala’nın avukatları konuyu Anayasa Mahkemesine taşımışlar, tutukluluğu başka dosyadan, suçtan devam ettiği için ‘Uymadı’ diye. Türk Anayasa Mahkemesi de bu ayrı dosya, ayrı bir suç, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi kararına Türk mahkemesi uymuştur diye karar vermiştir. Şimdi Avrupa Konseyi Bakanlar Komitesine konu gitti. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinin önünde şu anda 72 binden fazla dosya var. Avrupa Konseyi’nden gelen işleri denetleyen ‘Büyük Daire’ denilen üst yerde ise 22 dosya var. Bu, 22’nci dosya, en son giden dosya. Bu dosyalardan en erken geleninin bekleme süresi 1,5 yıl. Yunanistan’da spor, gençlik derneklerinin isminde ‘Türk’ kelimesi geçiyor diye idari makamlar bu dernekleri kapattı. Yargı, idareyi haklı buldu. AİHM’e götürdüler. AİHM, ‘hak ihlali’ var dedi. Yunanistan 2008’den beri bu kararlara uymuyor ve uygulamıyor. Büyük Dairenin önünde bekliyor. Büyük Daire bu kararı AİHM’e götürüp görüş daha sormadı. Fransa’nın, Almanya’nın, pek çok ülkenin kararı var. Avrupa Konseyi Bakanlar Komitesi de Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi de konu Türkiye olduğu zaman kesinlikle adil davranmıyorlar, taraf davranıyorlar. Leyla Şahin, Merve Kavakçı olayında gördük, Refah Partisi, Fazilet Partisi davalarında gördük. Bir sürü olay var, insan hakkıysa ben de insanım, benim de hakkım var. Bana da diğer insan gibi davranması lazım. Türkiye de bu hakları talep eden bir ülke. Türkiye’ye de eşit davranması lazım. Adil davranmadığını, tarafsız olmadığını düşünüyorum.