Değişen zaman mı kaybolan an mı nedir değişen? Hep aynı mı kalmak zorun da zaman? Kabullenemediğimiz değişim nedir? Anda hep aradığımız? Geçmiş mi bizimkisi, yoksa şuan mı? Yada bize neyi getireceği belli olmayan gelecek mi asıl olan?
Geçen sene bütün yaz mırıldadığım bir mısra vardı hep içimde ” bir an önce olabilseydim, bir gün önce olabilseydim, bir yıl önce olabilseydim” Çünkü geçen yaz, bir dağın gölgesi gibi beni güneşten koruyan hep orda yanımda yanı başımda hissettiğim ve hep orada kalacağını zanettiğim annemin çok hasta olduğunu öğrendim ve sonra İzmir hastanelerinin uzun koridorlarında o bilindik koşuşturmalar başladı.
Ve ben içimden hep bir an önce olabilseydim, bir gün önce olabilseydim bir yıl önce olabilseydim, diyerek mırıldanmaya devam ettim içimden hastanenin çok sesli sessizliğinde. O bir an öyle uzun. öyle aşılmaz, öyle değişmez, bir şey ki asla değiştiremez ve geri alamazsınız.
Bunlar her insanın başına gelebilecek şeyler, sağlıkta bizim için hastalıkta, önemli olan sabır ve selametle bu günleri aşabilmek aslında.
Burada asıl belirtmek istediğim şey, hani derler ya hep uzmanlar sevdiklerimizle önemli olan vakit geçirmek değil; kaliteli vakit geçirmek diye. İşte bende tam bundan söz etmek istiyorum.
Dönüp baktığımızda gerçekten yaşadığımıza deydi, şu anlar diyebilmeli insan. Acıda olsa yüzünde bir tebessüm oluşabilmeli geçmiş hatıralarını düşünüldüğünde. Ah keşke demeden hem arkasına bakabilmeli, hem de önünü görebilmeli insan. Otuz yılı üç günün içine sığdırmaya çalışmayıp, üç günü otuz yıl gibi yaşayabilmeli. Çünkü her şey gibi bir gün gelip bu değerli anlar, günler de bitebiliyor maalesef.
Annem hep hayatı boyunca hayat mücadelesi ile geçirmiş çocuklarına kendini adamış bir insandı. Evet bu erdemli ve çaba dolu hayattan sonra bir tek gitmek istediği yer vardı. Oda umreye gitmekti. Annem bana biraz çalışıp para kazanalım da seninle umreye gidelim kızım diyordu hep.
Çok istememe rağmen diğer meşgalelerden dolayı hep geri kaldı bizim umre çalışması ve gezisi. Şimdiyse artık içimizde hep bir ukde olarak kalacak. Demek istediğim hayatta hep kaptırıp gittiğimiz mücahitliğin yanında, sevdiklerimizle biraz daha çok ilgilenmek, daha çok sevgimizi belli etmek, daha çok değerli zamanlar geçirmek, yapacak olduklarımızı için vakit kaybetmemek gerekiyor.
Benim gibi ” bir an önce olabilseydim, bir gün önce olabilseydim, bir yıl önce olabilseydim” mısralarını söylemeye başlamadan önce!!!
Kurumuş yaprakların estiği gibi, bir kervanın karşı dağdan geçtiği gibi, kırlangıçların güz aylarında göçtüğü gibi, değişen zaman kaybolan an…