‘Duygu durum bozukluğu’ diye bir tabir vardır.
İşler iyi gittiğinde de sorunlar çıkıp, aksamalar başladığında veya sonuç başarı olmadığında; duyguların kişinin kontrolünü ele geçirmesi durumunu ifade ediyor.
O andan sonra akıl yerini duygulara bırakıyor. Kişi yaptığı işin, bulunduğu yerin gerekliliklerinden uzaklaşıyor durumu daha da kötüye götürecek eylemlerde bulunmaya başlıyor.
İsnatlar, muhatabın itibarını zedeleyerek sözünün kıymetini düşürme cümleleri, işin doğru yapılmayışına bahane üretmeler, başkalarını suçlamalar, ses yükselterek bastırmaya, makamsal otoriteyi kullanarak sindirmeye çalışmalar…
Bütün bu davranışlar gerçeği ıskalatıyor. Oysa ortada var olan sorunu somut verilerle konuşabilmek çok daha kolay. Üstelik de sorunun çözümüne ulaşmada ve ilerde karşılaşılacak benzer durumlar için formül çıkarmada ciddi bir deneyim kazandırmakta.
İçinde yaşadığımız toplumun sosyolojik gerçeklikleri itibariyle evde, işte, sokakta, alışverişte, kamuyla ve siyasetle ilişkimizde, bireysel hayatımızda her geçen gün ağırlığını iyice hissettiren bu akıl tutulmasından kaçmak, daha analitik ve sorun çözücü davranış sergilemek mümkün.
Her ne kadar aile ve toplumsal kodlamamız bu durumu zorlaştırıyor olsa da; bir dakika durup düşünmek “ne yapıyorum, nerdeyiz, niçin buradayım, sorun ne, nereye ulaşmaya çalışıyorum” gibi basit bir kaç soru, telafisi zor sonuçlardan koruyacak, doğru düşünce ve eyleme ulaşmamızı sağlayacaktır.
Hayatımızda, ailemizde, ticaretimizde, kurumumuzda, siyasetimizde vb aksamalar varsa çekin bakın kökünde mutlaka hadiseye duygu temelli yaklaşımımızın etkisi vardır.
Kırıp döktükten, kaynakları ki, en önemli kaynak insandır, israf ettikten, hedefin çok uzağını vurduktan sonra şöyle yaptık böyle yaptık, şu mu olmalıydı bu mu olmalıydı, taktik strateji hepsini tartışabilirsiniz. Ancak duygularınızı kontrol etmeyi başaramıyorsanız ve duygularınız aklınızın önüne geçiyorsa bunu engelleyemiyorsanız, duygu durumunuz sürekli bozuluyor ve sizin bir sistemin, bir toplumun, bir yapının, belki bir oyunun parçası olduğunuzu unutturuyor, o parçası olduğunuz işin gereklerini doğru şekilde yapmanızı engelliyorsa orada kimin ne yaptığı ne söylediği ve taktik anlamını yitiriyor.
Zira sistemin ne olduğunu bilmeyen, sorun çözme odaklı yaklaşımdan uzak, başarıyı bir başkasının önüne geçmek olarak algılayan bunun için gerekirse tüm ahlak kurallarını çiğneyen, bireysel arzularını tatmin peşinde koşan bir toplum ve yapıların tüm zihni arızaları ile mücadele etmek kolay değil.
Hele de bu alt kültür kendisini her yapıya ve her kişiye dayatırken.
Gençlere tavsiyemiz; büyüklerinizden öğrendiğiniz sorunun içinde kaybolma kültürünü terk edip, soruna dışarıdan bir bakışla sorun çözme davranışını öğrenmeleri olur.
İşte o zaman kendinizden başlayarak şikayet ettiğiniz tüm kişi ve kurumları sorgularken daha adilâne davranabilir ve yaşayacağınız ülkede güzellikler inşa edebilirsiniz.