Biliyorsunuz geçen hafta yapılan Kamu Personeli Seçme Sınavı (KPSS) sonrası soruların çalındığı iddiaları üzerine önce ÖSYM Başkanı görevinden alındı ardından yeni başkan yapılan ve önümüzdeki günlerde yapılacak olan sınavların iptal edildiğini açıkladı.
FETÖ yapılanmasının adının terör örgütü konulmasının akabinde onlarca yıldır bu ülkede sınav sorularını çalanların FETÖ’cüler olduğu belirtilmişti. Bütün bir ülke “artık FETÖ yok ve dolayısıyla sorular da çalınmayacak, emeğimizin hakkını alacağız” diye umutlanmıştı.
Bu süreçte FETÖ’nün tasviyesi, ki bu konuda ciddi şüpheler barındırmaktayım, hususunda aksaklıklar olduğunu belirtmiş ve özelikle şöyle uyarmıştık icraanın başındakileri; FETÖ’yü tasviye ederken FETÖCÜLÜK karakterini de kamudan temizlemeden bu mücadele tamama erdirilemez. Ve eklemiştik; FETÖ’den boşalan yerlere karakteristik itibariyle onla çok ayrışmayan başkaca yapılar hücum etmekte, oluşan kargaşadan istifade ederek kamuya sızmaktadırlar.
Bu yapıların ortak noktaları alayının da FETÖCÜ karakteri taşıması ve nitelik, kalite, adalet, hakkaniyet duygusundan uzak, bir takım yapıların ve öncelikle şahıslarının menfaatlerini kamunun ve devletin çıkarlarından üstün tuttukları, devlet kurumsallığını mutlaka bozacakları, yeni bir oy deposu oluşturmak adına icraanın başındakilerin buna müsaade etmemesiydi.
Gelinen nokta itibariyle yanılmadık maalesef oysa çok isterdik yanılmayı. Ama bizi yanıltmamakta ısrar etmeye devam etmektedirler.
FETÖ tasviye oldu! Ama sorular hâlâ çalınıyor.
Bu, ya FETÖ’nün tam manasıyla tasviye edilmediğinin veya FETÖ’nün yerine nitelik itibariyle benzer yapıların istihdam edildiğinin karinesidir.
Her iki durum da gerek icraa edenlerin gerekse devletin yanılmaya, yanıltılmaya devam ettiğini, devlet içerisinde sadakat yerine kalite ve niteliğin istihdam edilmesi gerekliliğinin henüz anlaşılamadığını göstermektedir.
Vahim ötesi bir durumdur. FETÖCÜLÜK kavramı ile de mücadele etmeden ve içine FETÖCÜLÜK sinmişlerden temizlenmedikçe devlet, ona güvenmek, inanmak, adaletine teslim olmak ve huzurlu, güvenli, adil ve müreffeh bir ülkeyi arzulamak sadece ütopya olarak kalacaktır.
Çünkü vatandaşlarının hakkını, emeğini, alın terini koruyamayan devlet, devlet olmaz.
Yaşadığı acı tecrübelerden ders çıkarmayan ve nerede hata yaptık diye sorgulamayan, zafiyet alanlarını kapatmayan, düşmanımın düşmanı dostumdur yaklaşımı ile sadakati devlette inşa etmeye çalışan devlet de devlet olamaz.
Seçim hesabı ile sadakat inşasına devam eden ve kemikleşmiş oy depoları oluşturmak için devletin kurumsallığının yok edilmesine, kamu kaynaklarının bir takım yapıların emrine verilmesine ve kamu gücü üzerinden halk arasında bölünmeler yaşanmasına müsaade eden, göz yuman icraa da icraa makamı olamaz.
Toparlarsak, devlete sızmış ve kamu menfaatinden önce cemaatinin, tarikatının, mensubu bulunduğu yapıların menfaatini önceleyen yüzbinlerce kamu çalışanı ve bunların intisaplı olduğu onlarca yapı devlete sızmış durumdadır.
Bunlardan sadece bir tanesi “biraz haddini aştığı” için terör örgütü olarak adlandırılmış diğerleri bu örgütün güçlü olduğu ve diğer yapılara tahakküm ettiği dönemlerden kalma arzuları ile şimdi devlet içerisinde güç ve FETÖ’den boşalan alanı doldurma mücadelesi vermektedir. Bu mücadeleye son noktayı koyacak olan ise, devlet olma refleksini gösterecek kurumsallığı tam sağlanmış, devlet dışında başkalarının menfaatini önceleyen kişilerden temizlenmiş hakiki bir devlet olacaktır.
Umutlu muyuz? Evet. Zamanın ruhunun gereğini yaptığına ve bu yaşananların hakiki bir sorgulama ile yeni bir devlet inşası getireceğine inanıyoruz. Yeni bir devlet ve nitelik üzerinden sınıflanmış bir toplum yapılanması, her şeyin çeki düze edildiği, her eğrinin dik, her dikin eğrileştirildiği, kalite ve liyakatin başkaca hiçbir referansa ihtiyaç duymadan toplumda kıymet bulduğu yeni bir dönem.
Bu çalkantı ve kaos döneminin faydası belki de bu olacaktır.