Şehirlerarası yolculuk sırasında araç kullanmadığım zaman cam kenarından yol boyu uzayıp giden topraklarımızın durumunu gözlemlerim. Kimisi ekilmeyi bekliyor, kimisi kaderine terk edilmiş bir durumda.
Tarihe baktığımızda Anadolu toprakları çok eski çağlardan bu yana pek çok medeniyete kucak açmış bereketli topraklardır. Bu topraklarda yapılan tarım nesilden nesile aktarılarak günümüze kadar taşınmıştır.
Yıllarca tarlasına arpasını, mısırını, yulafını, çavdarını, pancarını, buğdayını eken köylü traktörün ve biçerdöverin olmadığı yıllarda karasaban kullanmış, döven kullanmış, yaba, anadut v.s. aletler kullanmış emeğini esirgememiş ve geçimini sağlarken ülke ekonomisine de üretim yaparak önemli ölçüde katkı sağlamıştır.
Bütün Anadolu’da olduğu gibi Yozgat’ın köylüsü, çiftçisi de aynı kültürle tarlasını ekmiş, harman etmiş arpa, buğday tarımı yaparak geçimini sağlamıştır. Tabi verimli topraklarda tarım olunca devletin Toprak Mahsulleri Ofisi siloları ve alabildiğine geniş arazilerde tarım ürünleri ile dolup taşarak depolanmıştır.
Ve yakın tarihimize kadar ülkemiz tarım ürünlerinde kendi kendine yeten ülkeler arasındaydı.
Bugün, ne oldu da, tarım ürünlerine muhtaç duruma geldik?
Ülkemizin genelinde olduğu gibi yaşadığımız şehirde de tarımsal üretim azalmış neredeyse terk edilme aşamasına gelmiş durumdadır. Geçmiş hükümetlerin ve halen iş başında olan hükümetin uyguladığı, yabancı ülke ve onların tarım şirketlerinin dayatmalarıyla belirlenen yanlış tarım politikaları sonucunda üretime dayalı köy ve kasaba yaşamı ülkemizin genelinde olduğu gibi ne yazık ki Yozgat’ta da bitirilme noktasına getirilmiştir.
Çok uzaklara gitmeye gerek yok, kendimizden Yozgat’tan örnek verelim. Merkezin ve köylerin arazilerinde tarım yapılır, buğday başta olmak üzere arpa, nohut, çavdar, mısır, pancar ekimi yapılırdı. Topraklar verimli ürün bol olurdu, bugün maalesef merkezin arazileri her yönde olmak üzere tarım terk edilmiş, hobi bahçeleriyle tarım alanları dolup taşmış vaziyettedir. Ayrıca köyler tamamen boşalmış, köylerden kente gelen genç nesil Yozgat ve başka şehirlerde iş arar hale gelmiş, geçim sıkıntısı da başlayınca bugün devletten yardım alır bir durumla karşı karşıya kalınmıştır.
Hal böyle olunca da üretim yapan toplum, yanlış politikalar nedeniyle tüketim toplumu haline getirilmiştir. Köy ve kasabaların bereketli tarım arazileri ekilir alan olmaktan çıkmış ve terk edilmiş durumdadır.
Tabi bunda tarım girdi maliyetlerinin de yüksek olmasının payı elbette yok sayılmaz. Bugün çiftçimizin tarlaya atacak gübreyi, ot ilacını satın alamadığını biliyoruz. Bırakınız bunu mazota para yetiştiremez olmuş ve önümüzdeki süreçte ekim yapmanın bile güçlüğü ile karşı karşıya getirilmiştir.
Hal böyle iken ülkemizde acilen tarımda üretim devlet eliyle desteklenmeli, tarım arazileri ekilir hale yeniden getirilmeli, Sağlıklı ve güvenilir gıdanın önemi artırılmalıdır. Elbette insanların sağlıklı ve güvenilir gıdaya erişiminin sağlanması hükümetlerin olduğu kadar yerel yönetimlerin de sorumluluğundadır.
Dolayısı ile bu durumda Belediyelere de görevler düşmektedir. Gönül Belediyeciliği, Sosyal Belediyecilik anlayışı artık slogan olmanın ötesine geçirilmelidir. Halkın temel ihtiyacı olan tarımsal ürünlerin sağlıklı üretilmesi, üreticiden tüketiciye aracısız ulaştırılması konusunda aktif rol alması gerekiyor.
Ülkemizde tarım alanında üretimin düşük olmasının sebebi, maliyetlerin yüksek olması, üründe Pazar sorununun olması nedeniyle zarar eder hale gelen köylü şehirlere göç ederek üretmekten vazgeçirildi.
Tarımın politikası doğru belirlenmeli ve doğru uygulanmalı, kaliteli ürünün verimi artırılmalı, hem kendimize yetmeliyiz, hem de ihraç eder duruma gelmeliyiz.