Et ve Süt Kurumu kırmızı ete yüzde 48 zam yaptı. Zammı kamuoyuna duyuran genel müdür yaptığı açıklamada resmen pes dedirtti.
Genel Müdür Osman Uzun, açıklamasında;
“Çok uzun kuyruklar oluşuyordu. Bu nedenle biz fiyatı arttırdık”
“Biz de zaten ihtiyacımız olan eti piyasadan kesilmiş et olarak alıyoruz. Bu konuda dijital – elektronik bir ihale açıyoruz. Kilosu 78 -79 liradan et alıyoruz.”
“Hayvancılıktaki temel sorun yemdeki dışa bağımlılık. Yem hammaddeleri ihtiyacının yüzde 50’den fazlası ithalatla karşılanıyor. “
Yukarıdaki üç cümlenin her biri ayrı ayrı tahlile muhtaç. Zira her bir cümle ülkede hayvancılık sektörünün ve sektöre yön vermesi, geliştirmesi, vatandaşların sağlıklı ve uygun fiyatlı ürüne ulaşımını sağlaması gereken kurumların ne derece yıprandığını, iyi yönetilemediğini ve görevini yapamaz hale geldiğini göstermesi açısından önemlidir.
Et ve Süt Kurumu’nun temel varlık sebebi; ülkede et ve süt üretimini teşvik etmek, üreticilerin bilgi ve niteliklerini artırmak, üretim tesislerinin kapasite ve donanımlarında iyileştirmeleri sağlamak, yem bitkileri üretiminin dolayısıyla et ve sütün sağlıklı ve uygun maliyetli üretim proseslerini gerçekleştirmektir. Üretilen sağlıklı et ve sütü mağaza sayısını çoğaltarak herkesin ulaşımına sunmak, piyasada bir denge unsuru olmak ve aynı zamanda ithalatın önüne geçerek ihracatını geliştirmektir. Oysa kurum bunu yapmamak için zam yaptığını, vatandaşın ete rağbetinden memnun olmadığını ifade etmektedir.
Açıklamadan anladığımız kadarıyla kurum zaten eti dışardan kesilmiş karkas olarak almaktadır. Yani kendi deyimleri ile artık canlı hayvan kesimi yapmamakta, ihale yolu ile yüksek maliyetlere temin edip vatandaşa sunmaktadır. Üretiminde söz sahibi olmadığınız, kesim aşamalarını kontrol edemediğiniz eti almak ve vatandaşa satmak, hele de ihalede alınan etlerde yerlilik şartı da konmuyor ise ne derece sağlıklı olacaktır varın hesap edin. Yani Et ve Süt Kurumu uzunca zamandır kaynağını bilmediğimiz etleri bizlere yediriyormuş.
Tesislerinin bulunduğu her bölgede sahada aktif olarak var olması, çiftçileri yem bitkileri, hayvan ve süt üreticilerini süt ve et üretimi konularında bilgilendirmesi, rehberlik etmesi hatta teşvik etmesi gereken kurumun memur zihniyetine ve ihaleci yandaşlara teslim edildiğini göstermektedir, bu açıklama.
Hatırlarsınız bu köşeden daha önce size Sütaş’ın Bingöl yatırımını anlatmıştım. O yazıma dönüp tekrar bir bakınız ve Et ve Süt Kurumu’nun asli vazifesinin ne olduğunu, ne yapması gerekirken yapmadığını görünüz.
Ülkede tüketilen et ithal, hayvanların yem hammaddelerinin yüzde 50’si ithal, et ve süt fiyatları maliyetlerdeki artış nedeniyle her geçen gün yükselmekte ama bu konudan sorumlu kurum bir pazarlama şirketi mantığı ile al-sat yapmakla meşgul.
Başkalarının ürettiği, kestiği eti vatandaşa ulaştırmak için Et ve Süt Kurumu olmaya, bu kadar tesise ve yüz milyonlarca dolarlık yatırıma, binlerce işçiye ne gerek var ki. Lağvedin gitsin. Genel Müdür de görevden affını istesin. Aynı görevi yerine getiren piyasada yüzlerce firma zaten mevcuttur.
Ancak derdiniz ülkede sağlıklı ve uygun maliyetli et süt üretmek ve vatandaşa sunmak ise, bugünden tezi yok, yeni kadrolarla, yeni bir yönetim anlayışı ile ihaleci yandaşlardan arındırılmış bir kurumsal yapılanma ile tarladan, ahırdan başlayan bir üretim süreci ile yeniden var ediniz. Ya da o kadar maliyete girmeyiniz. Derhal bir ihale açıp Sütaş’a Et ve Süt Kurumu’nu devrediniz. Zira Sütaş Bingöl’deki tek bir yatırımı ile dahi Et ve Süt Kurumu’ndan onlarca kat daha fazla bu ülkeye katkı yapmaktadır.