Toplum olarak zor bir dönemden geçiyoruz. Salgın hastalıkla başlayan süreç, ekonomik sorunları beraberinde getirdi. İnsanların birbirinden uzaklaşmasına neden oldu. Halkın yaşam biçimi değişti. Geçen yıl ve önceki yıllarda yaşadıklarımızı toplum olarak unutmaya doğru yol alırken, üstüne ülkemizde yaşanan depremin etkileri bireysel olarak hepimizi etkilerken, toplumsal olarak da hafızalardan silinmeyecek izler bırakacak.
Doğal afetler, savaşlar, dini ve etnik kökene ait karmaşıklıklar, politik olaylar, şiddet ve terör olayları gibi toplumun çoğunu etkileyen ve ortak bir acı yaşamaya neden bu olayları uzamanlar “kolektif bir travma” diğer adıyla “toplumsal travma” olarak adlandırmaktadır.
“Uzman” demişken, bundan sonrasını uzman görüşlerine bırakalım; “Bireysel travmalarda olduğu gibi kolektif travmalarda hafızaya yerleşir. Bireyler ve toplumlar üstünde derin izler bırakabilir. Toplumların sosyokültürel, ekonomi, geçirdiği tarihi süreçler gibi yapısal özeliklerine göre travmaya verdiği tepkiler farklılık gösterebilir.
Duygularımızı çok yoğun yaşayan ve onlara göre hareket eden bir millet olduğumuzu düşünürsek, depremden sonra kolektif travma yaşama olasılığımız oldukça fazla ve durumlara verdiğimiz tepkiler kolektif travmayla baş etme konusunda yetersiz kalmamıza sebep kalabilir.
Bireyler, travma sonrası yoğun duygular hissettiklerinde bastırma, inkar, yansıtma gibi farklı savunma mekanizmaları devreye girer ve travmayı sağlıklı bir şekilde atlatmaları zorlaşır. Kolektif bir travma ortaya çıktığında da ortaya çıkan yoğun duygular iyi anlaşılmazsa ve sağlıklı bir şekilde dile getirilmezse, bireysel ve toplumsal hafızada çözülmemiş bir şekilde yerini alır.
Kolektif travmanın yarattığı acı, öfke, korku, kaygı gibi ortaya çıkan tüm duyguların dile getirilmesi oldukça önemlidir. Elbette hepimizin farklı bir geçmiş öyküsü var, farklı genetik ve kişilik özelliklerine sahibiz ve hepimiz zor durumlara karşı farklı baş etme becerileri geliştirdik. Hepimiz aynı duygunun içinden geçtiğimizi hatırlamalıyız ve birbirimize her zamankinden daha çok sahip çıkmalıyız. Bireysel olarak kendi psikolojik sağlamlığımızı koruduktan sonra kolektif travmanın sağlıklı bir şekilde hafızalara yerleşmesi için önce duygularımızı konuşacağız. Şu anda ülkece bir yas sürecindeyiz ve bu dönemi sağlıklı bir şekilde hafızamıza kaydetmemiz için bu yas sürecimize sahip çıkmalıyız. Her birimiz farklı yoğunlukta farklı duygular hissediyor olabiliriz. Belki birbirimizi anlamadığımız, farklı düşündüğümüz noktalar olabilir ancak hiçbirimiz, bir diğerini yargılamadan acıyı yaşama şekline saygı duymalıyız. Bireysel hayatlarımızda olduğu gibi yas sürecinin bütün evrelerini yaşamaya izin vereceğiz ve zamanı geldiğinde olumsuz ancak sağlıklı bir duygu olarak kaydedeceğiz. Hep birlikte travmaya sebep olan durumları tespit etmek, şu anda neler yapabileceğimizi konuşmak, geleceğe yönelik planlar yapmak kolektif travmanın etkisini azaltacağı gibi, gelecekte benzer travmatik deneyimlere karşı psikolojik dayanıklılığımızı artıracak ve daha sağlıklı atlatmamıza katkı sağlayacaktır. Hep birlikte yaşadığımız bu süreci atlatacağız ve kolektif travmanın izlerini sağlıklı bir şekilde iyileştireceğiz.”