Yozgatlı tarım sevdalısı ve gübre üreticisi Hasan Aslan Nurdoğdu, Ulusal Kanal’da canlı olarak yayınlanan ve gazeteci Cenk Özdemir’in hazırlayıp sunduğu Üreten Türkiye programına konuk oldu.
Programa Hasan Aslan Nurdoğdu ile birlikte Şereflikoçhisar Ziraat Odası Başkanı ve tohum üreticisi Hikmet Bozkurt da katıldı.
Gazeteci Cenk Özdemir yönetiminde gerçekleşen ve canlı olarak yayımlanan Üreten Türkiye programında; kuraklık ve sebepleri, tarım sektörünün kuraklıktan nasıl etkilendiği, kuraklığa bağlı bir tahıl krizinin yaşanıp yaşanmayacağı, olası bir tohum krizi ve tüm bu krizlerin Türk halkının temel besini konumunda bulunan ekmek fiyatlarına nasıl yansıyacağı masaya yatırıldı. Programın açılış konuşmasını yapan moderatör Cenk Özdemir, Türkiye’de son aylarda yaşanan kuraklık, ardından gelen yangın ve sonrasında Doğu Karadeniz’de yaşanan sel felaketlerinin ülkenin gündeminde olması sebebiyle, tarım sektöründe yaşanan ciddi ürün kaybı ve buna bağlı olarak yaşanması muhtemel tohum ve diğer krizlerin gündem dışında kaldığını ifade etti.
Özdemir’den sonra söz alan Hasan Aslan Nurdoğdu; “Ben şu anda gübre imalatı ile ilgili uğraşıyorum. Daha önce zahirecilik yaptım ve sertifikalı tohum üretmenin ne olduğunu bilen, tarım sevdalısı bir insanım. Tarımın genel durumu ile ilgili tehlikeyi gördüğüm için kral çıplak demek mecburiyetinde olan bir yurtsever edası ve bilgisi ile konuşuyorum. Tarım konusunda sıkıntımız büyük kral çıplak” ifadelerini kullandı.
“DEVLET ADAMLIĞI LİYAKAT İSTER”
Devlet adamlığının liyakat gerektirdiğini, bu liyakatin de tarih, coğrafya, sosyoloji ve ekonomi bilmeyi gerektirdiğini ifade eden Nurdoğdu, sözlerine şöyle devam etti; “ Efendim siyaset, devlet adamlığı liyakat ister. Tarih bilmeyi, coğrafya, sosyoloji ve ekonomi bilmeyi gerektirir. Tarımı muhakkak bilmesi gerekir. Ve tarih tekerrür eder. Biz Anadolu’da kuraklığın yoğun yaşandığı bir coğrafyadayız. Bizde bir atasözü vardır, “İki yağmurun açı üçüncü yağmurun tokuyuz” deriz. Bu söz şu anlama gelir; kuru tarım yapanlar “Allah ne verirse” der, dekar başına 100 en fazla 150 kilo alır. Sulu tarım ise aynı yerden 400-500 kilo almak demektir. Bu da sulamayla çalışma ve emekle olacak iştir.
Maalesef ülkeyi yöneten insanların, farzın sünnetten önce olduğunu unuttukları görülüyor. Farz yani öncelik tarımdır. Tarım hayattır ve insanlara beslemekten geçer. Bugün ülkemiz her yıl ortalama 20 milyon ton buğday üretir. Bu rakam yağış durumuna bağlı olarak 2 milyon eksik ya da fazla olabilir. Ama bu sene yaşanan genel kuraklık hem ülkemizde hem dünyada etkili oldu.
Araştırmalarıma göre Türkiye’deki bu yıllık buğday üretimi, geçen senenin yaklaşık üçte biri kadar oldu. Yani buğday 7 – 8 milyon ton, arpa üretiminin ise 3 – 4 milyon ton düzeyinde olduğunu bilgim, hesaplarım ve zahireci piyasasında yaptığım araştırmalarda gördüm. Burada ciddi bir sorun var.
Her yıl buğday hasadı Mayıs’ın 20’sinde Çukurova’da başlar, Ağustos’un ortalarında da Erzurum’da biter. Hasat 20 Mayıs’ta Çukurova’da başladı. Haziran ve Temmuz geçti. Şu anda Ağustosun 17’sindeyiz. Tamı tamına 2 ay geçti. An itibariyle tarımda kaybettik.”
“PİYASADA TOHUM OLACAK BUĞDAY YOK”
Piyasada tohum olacak niteliklere sahip buğday bulmanın zor olacağını ifade eden Nurdoğdu, konuşmasını şöyle sürdürdü; “Önceden yıllık üretilen yaklaşık 20 milyon ton buğdayın 2 milyon tona denk gelen yüzde onluk kısmı tohum olarak ayrılırdı. Devlet ve özel sektörde sertifikalı tohum üretimi yapanlar 300 bin ton, TİGEM 400-500 bin ton üretirdi. Yani kamu ve özel sektör üretimi toplam 800 bin tona yaklaşır, kalan bin 200 tonu da vatandaş kendi imkânlarıyla karşılar, tohum olabilecek buğdayı alır selekte ederek ekerdi.
Bugün, gelecek yılın ekimini yapabilmek için 2 milyon ton tohuma ihtiyacımız var. Piyasayı görüyorum geziyorum araştırıyorum. Ciddi anlamda en büyük sorun, piyasada tohum olacak buğday yok. Sadece sulu tarım yapan üreticilerimizde mevcut. Onun da sertifikalı olması mümkün değil.
Ne yapılabilirdi diye sorarsanız, ben şunu söyleyeyim; Bezostaja cinsi buğday Rusya’da bol miktarda ekiliyor. Rusya’dan 1 milyon ton buğday getirir Mersin’de silolara koyarlardı. Mersin’de 50 tane elemeci var. Bu elemecilere 200’er, 300’er bin ton verir eletirlerdi. Ayrıca Mersin’de sertifikasyon merkezi var. Tahlil sonrası 90-95 çimlenme oranındaki buğdaylar bugünlerde vatandaşa dağıtılırdı. Her geçen gün bizim aleyhimize işliyor ancak ortada daha bir şey yok.
Yapılabilecek bir başka şey ise; Mayısın 20’sinden itibaren 81 vilayet ve 930 ilçedeki Tarım Müdürlüğü teşkilatlarına “İlinizde tohum olacak buğdayları belirleyin. Devlet 50 kuruş daha fazlaya alacak, bunu tohum yapacak” diyebilirlerdi. Maalesef bu da akıllarına gelmedi. Bunu gördük ve yaşadık. Bu saatten sonra telafisi olmayan bir noktadayız. Üzülüyorum. Yangınlar ciğerimizi yaktı. Yanan ormanlarımızın yanında bir de ülkemizde ekonomik yangın var. Üzerine sel Allah’tan geldi ona bir şey diyemiyorum. Ama bu yangınlar. Ankara’ya traktörle gelecek olan köylüler “Ekecek tohum yok” derlerse o yangın daha büyük olacak gibi geliyor.
Devletin tarım ve tahılla ilgili alacağı tedbirler için maalesef çok geç. Tarımı yöneten insanlar Mayıs’ın 20 sinden itibaren hasat sezonunun başladığını biliyorlar. Sonucun ne olacağını da biliyorlardı. İnanın ilgilenmediklerini görüyorum. İlgisiz kaldıklarını, liyakatsiz olduklarını görüyorum. Çünkü bu durum önemsenmeyecek bir olay değil. Geldiğimiz noktada piyasada ciddi bir tohum açığımız var.
Öte yandan, önümüzdeki yıl ki verimin de düşük olacağı şimdiden görünüyor. Bugün ülkemizde sanayide gıda sektöründe un başta olmak üzere irmik, makarna ve bulgur satan bir ülkeyiz. Özellikle de Ortadoğu Gaziantep, Mardin ve Urfa’dan beslenir. Orada da ciddi anlamda ihracat eksiğimiz ortaya çıkacak.
Buğday aldığımız ülkeler Kanada ve Rusya idi. Bir de en son üçüncü ihtimal Amerika. İşin Amerika ayağını pek bilmiyoruz, ama Kanada ve Rusya’da da kuraklıktan dolayı üretim düşüklüğü mevcut. Yani bu kuraklık aynı zamanda tohumu vuracak. Ekmeği, unu, makarnayı, bulguru da vuracak. Bugün yaz mevsiminin vermiş olduğu bir rehavet içerisinde yaşıyoruz ama sonbaharda ve kışın ciddi anlamda sıkıntılar yaşayacağımızı öngörüyorum.”
“BU SORUN MİLLİ GÜVENLİK SORUNU CİDDİYETİ İLE ELE ALINMALIDIR”
Buğday ve buğday ürünleri konusunda önümüzdeki süreç içerisinde yaşanabilecek sıkıntıya karşı acilen önlem alınması gerektiğini savunan Nurdoğdu konuşmasını şöyle sürdürdü; “Devletin, buğday ve buğday ürünleri ile ilgili olarak Milli Güvenlik sorunu ciddiyetinde acil tedbirler alması gerektiğini düşünüyor ve söylüyorum.
“AMACIM KIYAMET TELLALLIĞI YAPMAK DEĞİL”
Kıyamet tellallığı da yapmak istemiyorum ama kral çıplak. Sorun büyük, buradan uyarı yapıyorum, inşallah ben yanılıyorumdur ama hayatın içinde olan, köy köy gezen bir insanım. Tarımla çok yakından ilgilenen, yurtsever bir insanım. Yozgatlıyım. Sıkıntının büyüklüğünü görüyorum ve iki aydır feryat ediyorum” ifadelerini kullandı.
“ORTA ANADOLU’YU SULAMAMIZ GEREKİYOR”
Programın devamında ülke genelinde acilen sulu tarıma geçilmesi gerektiğini ifade eden Nurdoğdu, konuşmasını şu şekilde sürdürdü: “Pahalı ürün yetiştiren Türkiye’de yaklaşık 65 vilayetin hepsinde Trakya’dan tut Ağrı’ya kadar her yer ekili. Karadeniz hariç. Ege’de sebze ve ağaç deseni var. Oralar hariç ağırlıkla İç Anadolu’da 30 vilayetin koordinatları yaklaşık şöyledir; Tokat’tan Bilecik’e bir çizgi çizin. Oradan güneye, Antalya, Elmalı, Korkuteli. Oradan da Adıyaman’a geçin. Bu arada kalan kesim, tahıl üretiminde, pancar üretiminde ve bakliyat üretiminde memba burasıdır. Buranın sulanabilmesi konusunda ciddi anlamda olumsuzluklar var. Coğrafi olarak olumsuzluk var. Karadeniz’in tüm suları kuzeye akıyor. Akdeniz’e çıkan nehirlerimiz güneye akıyor. Dolayısıyla 30 vilayetimizde susuzluktan kaynaklanan büyük sorun var.
Bunu nasıl çözeceğiz, ne yapacağız? Barajlar, göletler ve sulama kanalları yapacağız. Yani Kanal İstanbul sevdası ile hayal kurmak yerine, Yeşilırmak’ın suyunu Bilecik’e, Kızılırmak’ın suyunu Uşak’a, Fırat’ın suyunu Afyon’a, Denizli’ye, Batı Anadolu eşiğine kadar götürebilir ve buraları sulayabilirsek, bizim tarımda hiç bir sıkıntımız kalmaz. Tahıl eksikliği ve yem hammaddesi ile ilgili hiçbir sorunumuz olmaz.
Şu var; biz aya çıkalım, uzaya gidelim demiyoruz. Yaptığımız işler ve örnekler ortada. Yani Manavgat’ın suyunu 250-300 kilometre denizin altından götürüp Kıbrıs’ı sulayan akıl beceri devletimizde var. Bir İç Anadolu’yu sulamıyoruz. Güneydoğu’da su var ama kanallarla ilgili eksik var. İç Anadolu’da Konya, Ankara, Aksaray, Yozgat buralarda sulu tarım oranını artırmamız lazım.
“YOZGAT’TA 750 BİN HEKTAR EKİLEBİLİR ARAZİ VAR”
Benim şehrimde Yozgat’ta 750 bin hektar ekilebilecek arazi var. Devasa bir coğrafya ama sulu tarım oranı sadece %2. O da pancar amaçlı kullanılıyor. Çok nadir olarak da buğdayda. Yani biz kuru tarım Allah ne verirse. Sulu tarım bunun 4 katı 5 katı. Bu gerçekliği hala anlayamamış yöneticilerimiz var. Bizim bundan kurtulmamız lazım. Ve bugün bakın yayınınız tarihi bir belgedir. Tohumla ilgili buğdayla ilgili bir seferberlik şart olmuştur. Yetkililer dinlesinler biz kral çıplak diyoruz.
“MİLLİ OTOMOBİLDEN ÖNCE MİLLİ GÜBRE”
Tarım hayatın olmazsa olmazıdır. Tarımın olmazsa olmazı da gübredir. Milli otomobille ilgili iddiamızı bırakalım demiyorum ama önce keşke milli gübremiz olsa. Bugün ben 30 senedir gübre sektörünün içindeyim. Gübre üretiminde kullanılan amonyum, fosfat ve potasyum maddelerini %90 dışardan alan bir ülkeyiz. Gübre üretiminde Rusya ve Ukrayna’ya bağlıyız. Bugün İran ve Rusya’dan gelen doğalgazdan üreyi üretmemiz lazım.
İnsan hayatı tarıma bağlıdır. Tarım olmazsa hiçbir şey olmaz. Ama gübre üretemiyoruz. Mardin Mazıdağı’nda bugün yerli bir üretici DAP gübresini üretti. Ama miktarını artırması lazım. Milli otomotiv gerekli ama az önce de söylediğim gibi önceliğimiz milli gübre olmalı. Milli tarım için seferberlik ilan edilmeli. Mesela 100 kişini yaşadığı bir köyde tüm arazileri ya 3 kişi ekiyor ya 5 kişi ekiyor. Önemli olan bu insanları tespit edip onların sulu tarıma geçmelerini sağlayacak projeler geliştirmek gerekiyor.
Çiftçiden kesilen stopaj vergisinden Türkiye Odalar Borsalar Birliği’ne aktarılan pay haramdır. Bugün devlet tarımda 2.2 stopaj vergisi alıyor. Sulu tarıma geçelim kardeşim deyip bu oranı 5.2 ye çıkarması ve sarayın birini Türkiye’nin sulu tarıma geçmesini sağlaması gerekmektedir. Bu işle ilgili profesörleri de bir araya getirerek milli seferberlik ilan edilmesi lazım. Bu işler şaka değil. Bugün böyle, gelecek sene başka bir dert. Hatırlayın 3 ay öncesinde de patates sorunu ile uğraşıyorduk. Şimdi geldik buğdaya. Ekmekle ilgili ciddi sorunlar çıkabilir. İnşallah ben yanılıyorumdur.
“EKMEKLE İLGİLİ CİDDİ SORUNLAR ÇIKABİLİR”
1950 yılında Demokrat Parti, ekmek karnesi sayesinde iktidar oldu. Buradan tarihi iyi bilen bir insan olarak söylüyorum ve uyarıyorum; kral çıplak. Çok ciddi anlamda tedbirlerin alınması gerektiğini haykırıyorum. Köylü perişan, kara kara düşünüyor. Sayın başkanın dediği gibi; eğer çiftçi eline tohum olacak bir buğday geçip selekte ederek gübresiz atabilirse ne mutlu ona. Köylünün bugünkü derdi bu. Çiftçinin bu şartlar altında gübre veya sertifikalı tohum alması hayalden öteye gidemez. Bu noktada devlete acil tedbirler gerekiyor. Ben bunu söylüyorum.
“BAKLİYATTA DA DURUM KRİTİK”
Devlet Mayıs ayının ortalarında nohut ve yeşil mercimek için 4.05 lira ve kırmızı mercimek için 5 lira fiyat verdi. Bugün piyasada nohut 7-8 lira bandında, yeşil mercimek 8 – 9 bandında, kırmızı mercimek 10 lira bandında. Daha yazın ortasındayız sonbaharda ve kışın fakirin eti kuru fasulyede, nohutta ve yeşil mercimek de ciddi sorunlar yaşayabiliriz. Devletin bu fiyatları revize ederek en azından büyük şehirlerde insanların tüketimi kadar bir malı mubayaa etmesinde büyük fayda var. Elbette parası olan insana şu işi yapma diyemezsiniz. Ama mesleği olmayan insanların bile bakliyat stokladığını görüyorum duyuyorum, üzülüyorum.” (Yusuf BAĞCI)