Her insanın kendine göre bir yaşam tarzı, alışkanlıkları, siyasi görüşü, kısaca kendine özelleri vardır. Bunlarla kişilik geliştirip çevre edinerek, tanınıyor. Tanıdığınız birinin ismi geçtiğinde, o kişi ile ilgili sizde oluşmuş bir kişilik yapısı gözünüzün önüne gelir. Buna imaj adı da verilir.
Hepimiz şahit olmuşuzdur; birinin ismi geçtiğinde hemen “ondan hayır çıkmaz”, o adam olmaz”, “onu geç”, vb. sözler duyarsınız. O kişinin başkaları üzerinde yarattığı olumsuz imajdır bu. Bazıları için ise durum tam tersinedir; ne tür bir olumsuzluk yaparsa yapsın, ya görmezden gelinir, ya da hoşgörüyle karşılanır. Kısacası iyi bir imaj bırakmıştır insanların üzerinde. Değerlendirmeler de bu imaj üzerinden yapılır.
Deve kervanının biri çölde gün boyu yol aldıktan sonra akşam olunca konaklar. Kervancılar, yere kazıklar çakarak develerini bağlayıp yükünü indirmeye başlarlar ama içlerinden biri devesini bağlayacağı yuları getirmeyi unutmuştur. Ne yapacağını düşünüp dururken, onu gören kervancıbaşı:
-“Merak etme, develerin beyni bizimkinden farklı çalışır; senin yaptığın hareketlere göre davranış geliştirirler. O nedenle sen sanki devenin boynuna yular geçirip kazığa bağlamış gibi yap, o sabaha kadar hiçbir yere kımıldamaz.” der.
Adam, kervancıbaşının dediği gibi yaptığında gerçekten de devenin orada sabit olarak durduğunu şaşkınlıkla görür. Gece boyunca da deve hiçbir yere kımıldamaz. Sabah olunca develer yeniden yüklenir ve hareket edilir. Ancak, ipsiz deve yerinden bile kımıldamamakta ve giden develerin arkasından bağırıp durmaktadır. Durumu gören kervancıbaşı devenin sahibine bağırır:
-“Deve hala bağlı olduğunu düşündüğü için hareket etmiyor. Yularını çözüyormuş gibi yap, arkandan gelecektir.”
Adam onun dediği gibi deveyi kazıktan çözme hareketini yapar yapmaz, deve büyük bir telaşla kervana yetişmek üzere yola koyulur.
Bazı insanlar da hikâyedeki ipsiz bağlanmış develer gibidir. Davranışlarını hayatın gerçekleri değil, kendi zihinleri ve inançları belirler.
Şekilcidirler, peşin hükümlüdürler. Yalnızca dış görünüme bakıp karar verirler, verdikleri karardan geri adım atmazlar. Değişime ve yeniliğe karşıdırlar, alışkanlıklarına körü körüne bağlıdırlar. Sabit fikirlidirler, yalnızca görmek istediklerini görürler, ikna edilemezler.
Şöyle bir çevrenize bakın. Hayatın yalnızca kendi düşünce çemberinin üretebildiklerinden ibaret olduğuna inananların egemen olduğu bir toplumun geldiği noktayı fark edeceksiniz. Yalnızca onların doğrusunun doğru kabul edildiği, başka doğruların da olabileceği düşüncesine bile tahammülü olmayan bir egemen bakış açısı.
İşin en acısı da, insanımızın bu yapıda olduğunu birileri hala anlamaz görünürken, başka birilerinin bunu keşfedip, ona göre reçete yazarak malı götürmesi. Bize de arkasından el sallamak düşüyor galiba…