Ana Sayfa Arama Galeri Video Yazarlar
Üyelik
Üye Girişi
Yayın/Gazete
Yayınlar
Kategoriler
Servisler
Nöbetçi Eczaneler Sayfası Nöbetçi Eczaneler Hava Durumu Namaz Vakitleri Gazeteler Puan Durumu
WhatsApp
Sosyal Medya
Uygulamamızı İndir

Sürekli Yetişemiyoruz: Tükenmişliğin Yeni Adı ‘Yetişememe Hali’

Bu haberin fotoğrafı yok

Sabah kahvaltı masasından çantası eksik kalkan çocuğa, gün boyu çantasını eksik hisseden anneye… Hepimiz bir şeyleri unutarak çıkıyoruz evden. Bir öğünü, bir sohbeti, bir e-postayı ya da bazen sadece kendimizi. Koşturuyoruz, koşturuyoruz, ama sanki hep geç kalıyoruz. Her şey zamanında oluyor ama biz hiçbir şeye tam olarak yetişemiyoruz. ‘Nereden biliyorsun?’ diye sormayın…
Son zamanlarda etrafımdaki herkeste aynı cümle:
“Yetişemiyorum.”
İşe, eve, çocuklara, mesajlara, listeye, randevuya…
Sanki her şey bizden birkaç adım önde koşuyor. Biz de nefes nefese ardından.
Eskiden “çok çalışıyorum” demek bir övünçtü. Şimdi ise “çok yoruldum” cümlesi bir yardım çığlığı gibi. Bu yorgunluk, bir işin bitmişliğinden değil, bitmeyen yetişme çabasından doğuyor. Artık bunun adı tükenmişlik değil, “yetişememe hali.”
Bu hal, günümüzün görünmeyen salgını gibi. Sandığımızdan çok daha yaygın. Yetişkinleri olduğu kadar, çocukları da etkiliyor. Psikologlar, bu durumu “zaman baskısı” olarak tanımlar. İnsanlar, sürekli bir şeylere yetişme çabasında olduklarında, zamanın kendilerine ait olmadığını hissederler. Bu, stresin artmasına ve tükenmişlik hissinin gelişmesine neden olur.
Daha yedi yaşındaki çocuk okuldan çıkıyor, etüte gidiyor, sonra İngilizce, ardından piyano… Oyun saati diye ayrılmış 20 dakikalık boşluk bile “verimli” değerlendirilmek zorunda. Dinlenmek isteyen çocuk, “Ama bak kursun var” diye uyarılıyor. Sonra da “Bu çocuk neden içe kapanık, neden huzursuz, neden odaklanamıyor?” diye soruluyor. Çocuklar, “sürekli meşguliyet” içinde olduklarında, kendilerini duygusal anlamda da boşlukta hissedebilirler. Yapılan araştırmalar, aşırı planlanmış ve stresli programların çocukların duygusal gelişimini olumsuz etkileyebileceğini göstermektedir. Bu durum, çocuklarda kaygı, depresyon ve dikkat dağınıklığı gibi sorunlara yol açabilir.
Birçok yetişkin de benzer şekilde, her şeyin hızlıca tamamlanması gerektiğini hissediyor. Ancak bu tür bir yaşam tarzı, psikolojik olarak sürdürülemez. “Yetişememe hali,” aslında bir tür aşırı yüklenme veya zorlanma durumudur. Beynimiz sürekli bir şeylere yetişmeye çalışırken, daha az önemli olan, ancak ruhsal açıdan önemli olan şeyleri göz ardı eder. Bu da kişinin duygusal sağlığını olumsuz etkiler. Psikolojik olarak bakıldığında, insanlar ne kadar çok şey yapmaya çalışırlarsa, o kadar tükenmiş hissederler. Çoğu zaman, yapılması gereken bir şeyleri yapmamak, daha fazla strese yol açar ve bu döngü hiç bitmez.
Oysa yapılması gereken tek şey: Durmak.
Durmak bir lüks değil; bir ihtiyaçtır. Yavaşlamak, eksiklik değil; bilgeliktir. Molalar zaman kaybı değil, kalbimize yeniden kavuşma anıdır. Psikologlar, özellikle mindfulness (bilinçli farkındalık) gibi uygulamaların, ruhsal sağlığı iyileştirmek ve stresle başa çıkmak için oldukça etkili olduğunu vurgulamaktadır. Birkaç dakika bile olsa, bir anı fark etmek, sadece bir nefes almak, insanın zihnini rahatlatır.
Bu yazıyı yazarken ben de birkaç kez durdum. Çay koydum, kızımla biraz oynadım, bir kitabın sayfasını çevirdim. Yetişememek yerine, biraz durdum. Şunu düşündüm:
Belki mesele her şeye yetişmek değil, gerçekten değer verdiklerimize zamanında varmak.
Bunu öğrendiğimizde, takvimler hâlâ dolu olacak belki; ancak içimiz boş kalmayacak. Koşmaya devam edeceğiz, ama bu kez nereye koştuğumuzu daha çok bilerek. Bazı günler en büyük başarı, birlikte edilen bir kahvaltı, yürekten edilen bir “iyi ki varsın” olacaktır.
Hiçbir şeye yetişmemek, tam da kendine varabilmektir.

Reklamı Geç