100 yıl önce kurulan Cumhuriyetimizin kurucuları, olmayan para, teknik eleman, müteşebbis yokluğu ile Devletçi kalkınma modelini tek çıkış yolu olarak gördüler.
Sovyet Sosyalist Cumhuriyetler Birliği (SSCB) Başkanı Stalin’in baskıcı yönetimi, ağır sanayi hamlesinin etkisi, 1929 liberal ekonomisinin buhranı ve ülke şartları devletçiliği mecbur kıldı.
1923-50 arası 2. dünya savaşı ile üretimin durmasına ve 1942-43 yılında Anadolu’da yaşanan kuraklığa rağmen 3 beyaz (un, şeker, bez) 3 siyahı (demir, kömür, petrol) ürettiler, temin ettiler. Bunu da hiç dış borç almaksızın geleneksel tarım ürünleri ihracından elde ettikleri dövizle ve toplanan vergilerle yaptılar. Bu gün satıp bitiremediğimiz kitleri 1930-1940 yıllarda CHP – İnönü başardı.
1950 yılında beyaz kâğıdı alıp sandığa atmak suretiyle iktidarı Demokratik Parti’ye (DP) teslim ettiler. (Çünkü hedefleri kimsesizlerin kimsesizi Cumhuriyeti kurmak, demokrasiyi yerleştirmekti).
1950 yılında ülkenin mali portresi şöyle idi:
Dış borç = 0
İç borç = 0
28 vagon altın mevcut
1 TL = l $ seviyesinde.
50 milyon insanın öldüğü 2. dünya savaşında girilmemişti, ülke uluslaşmak anlamında çok önemli devrimleri sindirmişti, köylüyü kalkındırma adına köy enstitüleri kurulmuştu, ülke trenle Doğudan-Batıya, Güneydoğudan-Kuzeye gidebilir duruma getirilmişti, Halk Evleri kurulmuştu, tüm ülke aydınlanma arzusuyla dolup taşıyordu. Toprak reformu yapılmak üzereydi. 1923-50 yılları arası devletçilik anlayışıyla müteşebbis yetiştirildi.
1950 yılına gelindiğinde “Başarabilirim” zihniyetiyle ülke ekonomisi üretmiştir. Ancak dünyada KOMÜNİZM denen bir tehlike ortaya çıkmıştı. Kuzey komşumuz SSCB, o zamanki yöneticisi Stalin’in ülkemiz aleyhine tavırları nedeni ve Batının güvencesini elde etmek arzusunda etkisiyle çok partili sisteme geçiş yaptık. 1950 den itibaren yine devletin ağırlıklı yatırımları görmekteyiz.
Limanlar, barajlar, sulama kanalları ve özelliklede DP anlayışı gereği demir yolları durduruldu. Karayolu taşımacılığına önem verildi. Bugün ülkemiz 30 milyar $ petrole, 20 milyar $ madeni yağ ve kara taşıtı yedek parçasına veriyorsa tren yollarının durdurulması sonucudur.
DP özel teşebbüsün önünü açtı, ama bu herkese eşit uygulanmadı. DP’ye yakın insanlar desteklendi devlet eliyle zenginler türetildi. Ama ülke üretiyordu. 1960 ihtilali, üretim sürecini 3 yıl durdu. 1963-70 arasında Süleyman Demirel ile Türkiye’de sorunsuz kalkınma modelleri uygulandı.
Özellikle SSCB ile yaptığımız Bartır (mal takası karşılığı) modeli ile portakal, tiftik, buğday, tütün, çay, pamuk, üzüm karşılığı Ereğli Demir Çelik’i, İskenderun Demir Çelik’i, Seydişehir Alüminyum’u, Çinkur’u kurduk. Bu yapılanlar 30 milyon Türkiye’ye yetiyordu ama ülkenin nüfusu da ciddi anlamda artıyordu. Tam anlamıyla ağır sanayiye geçtiğimizde ise ülke nüfusu 50 milyonu bulmuştu. Ülke tekstilde, gıdada kendine yeter hale gelmişti. Anadolu aldığı göçlerle büyük şehirleri doldurmuştu. Anadolu üretmek istiyordu ve bu isteği plansız programsız teşvik anlayışı ile Özal başlattı. Anadolu’nun her yerinden insanlar az para, az akıl, az teknoloji ile üretme yarışına girdi. Özal’a ve ANAP’a yakın olanlar kâğıt üzerinde proje yapıp iş bilen memura, politikacıya komisyonlarını vererek devletten çok paralar götürdüler. Batıda otel-turistik tesis yaptılar.
Gerçekten yatırım yapıp da iş bilen memura, politikacıya ulaşamayanlarsa hak ettiklerini alana kadar faize, tefeciye, bankaya düştüler. Perişan oldular, ellerindekini de kaybettiler. Bugün Adıyaman, Malatya, Urfa, Diyarbakır, Mardin, Erzurum, Yozgat, Sivas vb. illerinde Battal olmuş tesisleri görebilirsiniz. Özellikle Yozgat’a bakın atıl fabrikalar bu durumdadır. Bugün bu ülkede var olan ‘un fabrikaları’ 200 milyon insana yeter. Bugün bu ülkede mevcut yem fabrikaları 100 yıl fabrika yapmasan yeter. Halen teşvik veriliyor. Siteler, Kayseri, İnegöl mobilyacısı mal satamıyor, zenginimiz de İtalya’dan, Fransa’dan mobilya getiriyor. Tekstil fabrikaları durma noktasında, pahalı maliyetle üretim fazlası var ve Çin daha ucuza üretiyor. Bugün ülkemiz ürettiği malın kalitesinden dolayı yurt dışına satamıyor. Parası olan da kaliteli diye ithal mallara yönelmiş durumda. Oysa ülkemizin önceliği ithal ettiğimiz ürünleri üretmek olmalı. Siyaset bunu aşmalı. Aşacak siyaset ve iktidar olacaktır.
Bu ülke ÜRETMEK ZORUNDADIR