Neşet Ertaş, rahmetli halk ozanı Muharrem Ertaş’ın oğludur. Kırşehir/Çiçekdağı /Kırtıllar Köyü doğumludur. Anası ölünce Neşet Ertaş küçük yaşta yetim kalıyor. Muharrem usta kendi kabilesinden Yozgat merkez Kırıksoku Köyü’nden bir hamınla evleniyor ve bu köye yerleşiyorlar. Muharrem usta düğünlerde saz çalıyor türkü söylüyor, o köy senin bu köy benim bir maya Gölük’ün (dişi eşek) üstünde bir lokma bir hırka misali yıllar geçiriyor, çalıyor-çığırıyor, derdi çocuklarını ve kendinin boğazını doyurmak, tek gayesi var yaşamak.
Neşet Ertaş atalarından ve babasından gelen bu geleneği sürdürüyor, bu gelenek neydi ona bir bakalım; Halk ozanı geleneği Anadolu’da yüzyıllardır var. İç Anadolu’da yerleşik düzen şehirler haricinde çoğunlukla köylerde yaşanıyordu. Köylerde geçim kendine yetecek kadar tahıl yetiştirmek ve hayvanlarına bakabilecek ot ve suyu bulmaya dayanıyor. Zira kışın her yerde su ve kar var ama yazın su ancak dağlarda, taze ot yaylalarda olunca ekonomik hayat da genellikle bu dağ köylerinde yaşanmakta.
Eskiden yol yok, telefon yok, televizyon yok, bir köyün halkı kasabaya, şehre ayda, 3 ayda 6 ayda zor inebiliyordu. İnsanların birbirleri ile ilişkileri çok sınırlıydı, oysa bu gezici ozanlarımız o köyden bu köye o ilçeden bu ilçeye devamlı gezerek hem insanlara bilgi aktarıyor hem de ortak paydamız türkülerimizin bekçiliğini yapıyorlar ve düğünlere zenginlik katıyorlardı. Davul zurna ile kemanla, dümbelekle, cümbüşle ‘Ne verirsen elinle o da gelir seninle’ diye diye gıda topluyorlardı.
Halk ozanları; Çiçekdağı’ndan (Kırşehir) Şeker Dağı’na (Niğde) Denek Dağı’ndan (Kırıkkale), Hasan Dağı’na (Aksaray), Elmadağ’dan (Ankara), Aygar’a (Yozgat-Çorum-Amasya arasındaki dağlar) yaşayan insanlar arasından bir haberci bir gönül elçisi, kimisi Teberder kimisi Romen. Ben Neşet ustanın kendini tarif ettiği gibi hitap edeceğim, Garipler bizim Gariplerimiz kimdir bunlar: halk doktoru, sünnetçisi düğünlerimizin demirbaşı hoş seda Anadolu güzeli insanlar.
Neşet Ertaş’ın adı Anadolu‘da duyulmaya başlandı. Radyodan sesi çıkıyor, plakları satılıyor, Kütahya’dan Sivas’a, Kastamonu’dan Karaman’a kadar geniş bir coğrafyada İstiklal Marşı’ndan sonra en çok o dinleniyor. Halk Neşet’i bağrına bastı, onu sevdi benimsedi. Peki niye sevdi bu garibi. Kendi ezilmişliğin derdini anlatan insanı gördü. Zalime karşı, duyarsız devlete, hukuksuzluğa karşı kavuşamadığı sevdiğine mesaj göndermeyi Neşette buldu, onun türkülerinde üzüldü, sevindi, ağladı ve diğer halk ozanlarında olmayan bir duruşta yaptı bunu Garibin, mazlumun, güçsüzün insanca hak arayışı biçiminde yaptı bunu. Oysa Sivas ve doğusundan çıkan halk ozanlarının türkülerin de siyasi duruşlar daha serttir, fakat Neşet Ertaş geleneğinde daha yumuşak, bu söylemi öne çıkardığı için daha geniş, bir halk kitlesi tarafından sevildi. Türkülerinde haksızlığa uğramış insanı, sevdiğine kavuşamamış mazlumu anlattı. Durdu Çiçekdağı’nda Zahide’sini aradı, Denek Dağında keklik kovalayan Şahin’e kızdı, ağladı. Elmadağı’nda Aygar’da avcıdan kaçarken yavrusundan ayrılan yaralı ceylan oldu. Hasan Dağı’ndan, Şeker Dağı’ndan indi Bor-Niğde bağlarında rakı içti, eğlendi eğlendirdi. Kırşehir’de ölen babasını anmak için Deli Boran oldu, haykırdı. Cezaevinde gardiyanı can yoldaşı yaptı. TV’de programlar yapıyordu. 1970 yıllarının politize olmuş TRT’si, bu garibi TRT’den attı. O da yakasına küsüp Almanya’ya gitti. 1980 yılında Yozgat’ta yaşanan Sağ terörden akrabaları çok mağdur edildi. Gariplerin Kırıksoku Köyü haricinde 15-20 hane evleri vardı. Çamlığın altında 1980’in yaz aylarında bu gariplerin evleri talan edildi dağıldılar. Bu gariplerin kimi Ankara’ya, İzmir’e, Kırşehir’e gittiler. Neşet usta bunlara baktı, halen de bakıyor.
Doğunun ağası var, Batının beyefendisi var. Orta Anadolu’da EFENDİAGASI var oda NEŞETİMİZDİR. Kendi deyimiyle gönüllerimizin hizmetkârıdır. Rahmetli babasına Kırşehirli sahip çıktı. BELEDİYE BAŞKANIM bu garibe sahip çıkalım adını şehrin girişindeki parka verelim, heykelini sağlığında dikelim, insanlığımızı gösterelim. Hem tüm Türkiye’ye haykıralım NEŞET ERTAŞ YOZGATLI’dır diye. Buda bizim yüz akımız olsun. “Zengin olabilirsin ama sanatçı olamazsın’ Allah vergisidir.
3 ANEKDOT;
– Bir garibe soruyorlar İstiklal Marşı’nı kim yazdı, garip sakalını kaşıyor elini kafasına götürüyor düşünceli bir hal alıyor, biraz düşündükten sonra cevap veriyor. “Hacı Ağam (Hacı Taşan’ı kastederek) yazsa ezbere bilmem lazım, Muharrem Emmim (Muharrem Ertaş’ı kastederek) yazsa muhakkak duyardım. Bunu yazsa yazsa Neşet dayım yazmıştır, tahminim odur.”
– İşimiz gereği rahmetli babamla her hafta. Çarşamba günleri Yerköy pazarına giderdik. Yine böyle bir Çarşamba günü öğleye kadar işimizi yaptık çay içmek amacıyla tren istasyonunun yanında Gar Kahvehanesi vardı, oraya oturduk. Çaylarımızı içerken yanımızda bulunan masada hareketli bir konuşma yapılıyordu. Kulak diktim mevzu bir pazarlıkta. Düğün çalma pazarlığı 2 garip Salmanlı’dan bir köylüyle düğünde davul zuma çalma pazarlığı yapıyorlardı. Ortada anlaşılamayan 5 TL. vardı. Köylü vermek istemiyor Garipler 5 TL daha fazla almak için dil döküyorlardı. Laf uzadıkça uzadı en sonunda gariplerden biri köylüye dönerek şu lafı etti ‘Efendi ağa biz eller gibi çalıp çığırmak biz zanaatgarık ellere benzemek” bu söz köylüyü ikna etmeye yetmişti ve pazarlık bitti.
– CHP eski il başkanlarından rahmetli Ümit Özkan’ın anlattığı yaşanmış bir olayı sizlere sunmak isterim. Merkez ilçeye bağlı Kırıksoku Köyü’nden iki akraba aile arasında incir çekirdeğini doldurmayacak bir olay üzerine, taraflar mahkemelik oluyorlar. Gün geliyor hâkim huzuruna çıkıyorlar. İki taraf da erkekliğe Çam Kömürü sürmemek için uzlaşmıyorlar. Ama hakim, “Ulan deyyuslar mahkemeyi uydurma işler için işgal etmeyin, hadi barışın gidin” dese iki tarafta barışıp gidecek. Ama hakimin acemiliği veya gariplere olan ardıl düşüncesi, bu garipleri tanımaması, olayı daha da karışık hale getiriyor. Dava “Çömçe dönmez boka” dönüyor. Mahkeme koridorlarında sözlü başlayan tartışma, hükümet binasının önünde kafa – boynuz kırmaya kadar varıyor. Derken polisler araya giriyor tarafları toplayıp biraz önce kendilerini bu işi daha da karıştıran hâkimin önünde buluyorlar.
Hakim tarafları tekrar dinliyor, yalnız iki tarafın da akrabası olan üçüncü bir şahıs var aklı başında. Bu garibe hâkim “Bu nasıl oldu?” diye soruyor. Bu garip de aklından “Sizin inisiyatif koymamanız, sizin işi halletmemeniz işi bu noktaya getirdi” demeyi geçirse de diyemiyor, ama “Sayın hakimim demem mi? Ulan kerhaneciler anlaşın, yoksa hakim götünüzün ağzında, sizi alınca içeri sokar dedim. Ama lafımı dinleyen kim.” Bu cevapta ki kinaye; halkını anlamayan bürokrata, hukuk adamına bir garibin dersiydi, anlayana.
Not: Cumhuriyet Meydanı’nı 2 kere kazıp, fakir Yozgatlının trilyonlarını harcayan, bu yanlışa dur diyenlere de “YOZGATLI MERAK EDİYOR, ALTINDA NE VAR” diye cevan veren aklı evvellere, bundan 3 yıl önce “ŞEHİR GİRİŞİNDEKİ PARKI NEŞET ERTAŞ PARKI YAPALIM, HEYKELİNİ DİKELİM, BU AÇILIŞI DA NEŞET ERTAŞ’A YAPTIRALIM” dediğimden dolayı mutluyum. Yozgatlı bir aydın olarak RUHUN ŞAD OLSUN NEŞET USTA, GÜZEL HEMŞERİM.
(Hasan Aslan Nurdoğdu – Makalelerle Yozgat)