Yozgat’ın Coğrafi konumuna baktığımızda yaylalar – platolar şehri olduğunu görürüz.
Ortalama yüksekliğin 1.000 m. üzerinde olduğu bu yayla memleketi tarih boyunca hayvancılıkla anılmıştır. Bugün ise büyükbaş – küçükbaş hayvan varlığına baktığımızda hayal kırklığına uğrarız. İstisnai köyler hariç. Büyükbaş – küçükbaşta son 30 yılda Yozgat’ta hayvan varlığı çok düşmüştür.
Yozgat hayvancılığının temeli Ankara Keçisi – Kıl Keçisi idi. Bu hayvanın beslendiği alanlar orman bölgesi kapsamına alındığı için, bu milli servetimiz maalesef 30 yılda yok oldu. Ormanı koruyacağız diye keçi bitti, biten keçi sonucu dağ köylüsü memleketini terk etti göçmen oldu. Ankara’ya, İstanbul’a gitti.
Oysa Anadolu’da en eski medeniyetleri kuran Hititler-Friglerin yoğunlukla yaşadığı Kütahya’dan-Sivas’a, Kastamonu’dan-Konya, Karaman’a kadar olan coğrafyadan günümüze kadar gelen tarihi eserlere baktığımızda; özellikle Konya – Ereğli’deki İvriz kaya kabartması, Alacahöyük ve Eflatun Pınar kaya kabartmalarında figür hep aynıdır. Başında meşe yapraklarından yapılma bir taç olan kadın, kadının bir elinde bir salkım üzüm, diğer elinde bakliyat (nohut – yeşil mercimek ve buğday başağı) olduğu görünür. Kadının yanında ise Tiftik Keçisi cinsi bir keçi vardır. Bu kabartmanın bize anlatmak istediği şudur;
Kadın üretkenliği temsil eder. Başındaki meşe yapraklarından şu mana çıkar bu coğrafyanın doğal ağaç örtüsü meşedir. Eldeki bir salkım üzümle tüm Anadolu topraklarında üzüm yetişebildiği anlaşılır. Diğer eldeki nohut, mercimek ve sert buğday başağında da bu coğrafyanın doğal tarım ürünleri bunlardır demektir. Tiftik keçisi ile de Anadolu’nun doğal hayvanı keçidir diye 4.000 yıl öncesinden bugüne mesaj verilmekte.
Keçiye baktığımızda şu özellikleri öne çıkar. Çok soğuğa, çok sıcağa ve üzerinde yaşadığı coğrafyada yetişen bitki örtüsüyle beslenmeye adapte olmuş bir hayvandır. Keçiler çok az hastalanan bir hayvandır ve ölecekleri zaman hastalanırlar. Mutevazi yaşayan, verimli hayvanlardır.
1970’li yıllarda ormanların çiftçiye yasaklanması sonucu Yozgat’ın dağlık 250 köyü bu uygulamadan çok mağdur oldu. Oysa bundan 30 yıl önce 70 li yıllarda Sonbaharda Akdağ’da, Çekerek’te, Yozgat’ın dağlık merkez köylerinde yetiştirilen binlerce keçi Büyük Cami önüne pazara getirilirdi. Şehirlide çok ucuz fiyatlara 2-3 tane alır sucuk yapar, kavurma yapar kışın bol bol et yerdi. Yozgat yerli yerinde duruyor dağlar duruyor. İnsanlar duruyor. Ama keçi yok, besin yok. Yozgatlı aç aç dağlara bakıyor. (Sağlıklı insan, toplum ancak protein alan et ve süt yiyen bireylerden oluşur. Et yiyen çalışkandır, zekidir. Protein zeka gelişiminin temelidir.)
Size bir anımı anlatacağım. Çayıralan’ın 3 Evciler kasabasına gittim. Misafir olduğumuz evdeki yaşlı kadın şehirden aldığı hazır tavukla bize yemek hazırlamıştı. Lafın arasında; evden ormanı, meşeliği göstererek “Oğul” dedi, “Şuraları yasaklamasaydılar, sana bir çebiç keser yedirirdim. Ormanı yasakladılar, kocam Ankara’ya ameleliğe, oğlum Kayseri’ye kapıcılığa gitti. Onların gönderdiği ile bende yarı aç yarı tok yaşıyorum. Oysa keçimiz varken biz zengindik, pazara bir keçi götürür satar 1 aylık ihtiyacımızı alır gelirdik. Gurbetçiliğimiz yoktu. Her yıl keçilerin fazlasını satar bilezikler alırdım. Hepsi bitti açız aç!” dedi.
Bu noktada benim söyleyeceğim şudur Sayın Milletvekillerimiz en az 250 köyü ilgilendiren bu konu üzerine yoğunlaşın.
Allah rızası için aç insanların çığlığını duyunuz. Çare arayıp çözüm bulunuz, keçiyi meşe ile buluşturunuz. Milliyetçi olmak insanı, hayvanı sevmekten geçer. Milliyetçilik Toprak, Yurt sevgisidir, Yurtseverliktir. Anadolu’yu et yiyen tok insanlar yurdu yapmak arzusuyla saygılarımı sunarım.
Hayvancılıkla ilgili yazılarımız devam edecek.
(Makalelerle Yozgat – Hasan Aslan Nurdoğdu)