""

MEKTUP « Yeniufuk Gazetesi

24 Kasım 2024 - 15:31

MEKTUP

MEKTUP
Son Güncelleme :

26 Ekim 2023 - 16:22

Haziran ayının son günlerini idrak ederken, İkindi Namazını tarihi Çapanoğlu Camiinde eda etmiş,çıkışta kalabalığın arasında kalmamak için, ağırdan alarak, cemaatin çıkmasını bir miktar beklemiştim. Zira bütün tarihi camiler gibi, Çapanoğlu Camii de özellikle öğle ve ikindi vakitlerinde silme doluyordu. Yüzyıllardır yapılan ibadetlerin manevi havası, bu tarihi camilerin her köşesine sinmiş olduğundan, insan bu mekanlarda ibadet etmekten ayrı bir haz alıyordu. Bu manevi atmosfere, bir de camide görevli olan imam ve müezzinlerin billur sesleri eklendiğinde, bu haz insan ruhunda ikiye katlanıyordu. Namazımı, bu güzel atmosferde kılmanın verdiği huzur ile yavaş yavaş camiyi terk ederken, birisinin bana dikkatlice baktığını, hatta biraz geri çekilip elini alnına yanlamasına koyup, sanki bir şeylerden emin olmak ister gibi, baktığını fark ettim. Onun bu hali benim daha dikkatli kendisine bakmama sebep oldu. Biraz daha dikkat edince uzun yıllardır görmediğim lise yıllarından arkadaşım olan Mehmet’i tanıdım.
“Mehmet öyle iki adım geri çekilip baktığına göre tanıyamadın zaharki” dedim gülerek.
“Tanımazmıyım kardeşim elbette tanıdım da seni görmenin biraz keyfini çıkarayım diye böyle yapıyorum” dedi.
Mehmet ile uzun yıllardır görüşmüyorduk. Geçen yıllar herkesi olduğu gibi bizide yaşlandırmış idi. Hele benim, gençlik yıllarındaki suretimden eser kalmamıştı.Bu sebeple tanımadım dese hiç gücenmeyecektim.
Lakin biz eski dostlar nerede olursak olalım ne kadar değişirsek değişelim birbirimizi gözünden yada sesinden hemen tanırız.Uzun zaman birbirini göremeyen dostların yaptığı gibi kucaklaşıp camiden çıktık. Caminin karşısındaki çay ocağına oturup hasret giderip eski anıları,hatıraları yad etmeye başladık.Eski günleri yad ederken Mehmet “Bana bir mektup göndermiştin, hatırlıyormusun” dedi.
Gülümseyerek “elbette hatırlıyorum” dedim.
Lisede farklı okullarda okumamıza rağmen Mehmet ile tanışırdık. Bu tanışıklığımız aynı dünya görüşünü paylaşmamızdan kaynaklanıyordu. Hafta sonları yada okulun tatil olduğu zamanlarda Aynalı Kahve’nin müdavimlerinden idik.Bu mekana, Aynalı Kahve denilmesinden sebebi mekanın bir duvarının baştan başa ayna ile kaplı olmasından idi. Aynalı Kahve uzun bir dikdörtgen biçiminde idi. Uzun kenarının biri boydan boya camla diğeri ise ayna ile kaplı idi.Bu şekilde dekore edilerek içeriye bir derinlik ve ferahlık kazandırılmak istenmişti. Aynalı Kahve de oyun vs yoktu.Aynalı Kahve’nin üzüm asmasının gölgelendirdiği bir de bahçesi vardı. Uzun ve sıcak yaz günlerinde o gölgelikteki sohbetin tadına doyum olmuyordu. O yüzden Aynalı Kahve değişmez buluşma mekanımız idi. Burada oturur, hararetli sohbetler yapar memleket meselelerini tartışırdık.
Bizim lise yıllarımız 1980 öncesi, ülkemizin en sıkıntılı günlerine denk gelmişti. İnsanlar sağcı solcu diye önce ikiye bölünmüş sonra bunlarda kendi aralarında farklı gruplara, fraksiyonlara ayrılmışlardı. Bu bölünmeden herkes gibi bizde nasibimizi almıştık. O zamanlar ben ne kadar sakinsem, Mehmet ise o kadar hareketli idi. Keskin sirke küpüne zarar verir misali, Mehmet ve iki arkadaşı okuldaki öğrenci olayları sonucunda okulun son sınıfında okuldan sürgün edilmişlerdi. O vakitlerde sürgünler moda idi. Okul idarecileri başa çıkamadıkları öğrencilere, tasdikname lerini ellerine verir başlarından savarlardı. Tasdiknamesini eline alan öğrencide kendisini kabul edecek okul arardı. Tabi bu tür öğrencileri genelde kimse kabul etmek istemezdi.Araya hatırlı dostları koymadan yeni bir okula kayıt yaptırmak çok zordu. Neticede Mehmet ve iki arkadaşı
bir şekilde Kırıkkale imam hatip lisesine kayıt yaptırmışlardı.Bu sebeple Mehmet ile görüşmemiz eskisi kadar sık olmuyordu.Memlekete geldiğinde Aynalı Kahve de buluşurduk.Yine
böyle bir hafta sonunda Aynalı Kahve de buluşmuş sohbet ederken cebimden çıkardığım kağıdı Mehmet’e vermiştim. Mehmet, katlanmış olan kağıdı açtı
İçine baktı.Sonra bana baktı, tekrar kağıda baktı, bir şey anlamadı.
“Bu nedir?” diye sordu.
Ben hangi akla hizmet etmek için böyle bir şey yapmıştım. Bilmiyorum.O zamanın çocukça işleri olsa gerek. Alfabenin yirmi dokuz harfine bir sembol yapıp kendimce bir alfabe oluşturmuştum. Bu alfabenin anahtarından da iki tane yapıp “Bundan sonra seninle böyle mektuplaşacağız” dedim.Mehmet neden niçin demeden cebinden üzerinde bir Bozkurt resmi olan bir not defteri çıkarıp arasına verdiğim anahtarı koydu.Sonra normal sohbetimize döndük.
Bu konuşmamızda bir kaç gün geçti yada geçmedi Mehmet e verdiğim anahtar şifre aklıma geldi. İki satırlık bir yazı yazdım.Zarfın içine koyup, okul adresine gönderdim.
Bundan sonrasını Mehmet’ten dinledim.
“ Biz Kırıkkale İmam hatip lisesine hatır gönül kayıt yaptırdık.Okula sürgün olarak geldiğimizde, okul idaresi dahil herkesin gözü üzerimizde idi. Okulda olan olaylarda her vakit bizim parmağımız aranıyordu.Yüzde yüz masum olmasak da, her taşın altında da biz yoktuk.O günlerde yine okulda bazı olaylar oldu. Bu sepeble okul idaresi ile karşı karşıya geldik.Okul müdürü beni karşısına aldı.Bana parmak sallayarak “Mehmet yaktım çıranı.Elimde öyle bir koz var ki göreceksin” dedi.Müdür Beyin bu sözlerinden birşey anlamadım.Çok da önemsemedim.Böyle kuru sıkı tehditlere alışmıştık.Ertesi gün okula geldiğimde okulda polis vardı.Beni alıp Emniyet Amirliğine götüreceklerini söylediler.Neden niçin dedimse sualime cevap alamadım.Bu arada, cebimde taşıdığım üzerinde bozkurt resmi olan not defterimi, karakolda bana sıkıntı yapmasın diye çantama koyarak, bir arkadaşıma verdim.O arkadaşa, çantamı, devamlı takıldığınız kahvenin çaycısı na bırakmasını söyledim.
Neyse Abdullah, beni alıp Emniyet Amirliğine götürdüler. Oraya vardığımızda Emniyet Amiri, Başkomiser ve Komiserler den bir heyet bizi karşıladı. Tabi bizim Müdür de orada.Masanın ortasında bir zarf ve bir mektup var.Bu arada ben ne olduğunu anlamaya çalışıyorum.Ben nasıl bir iş yaptım ki beni bu heyetin huzuruna çıkardılar.Şaşkınlık içinde durumu kavramaya çalışırken, Emniyet Amiri bana masada ki mektubu göstererek “Bu mektup sana mı geldi? Bu mektup senin mi?” diye sordu. Ben, masadaki mektubu elime aldım. Mektubu inceledim hiç birşey anlamadım. Sonra zarfa baktım. Alıcı kısmında benim, gönderen kısmında senin adın yazıyordu.Senin adını okuyunca rahatladım. Durumu kavramıştım.Mektup senden geliyordu. Belli ki yeni de gelmemişti.Anlaşılan senin gönderdiğin mektup, okula gelmiş idare mektubu açmış.Sonra iş müdüre intikal etmiş. Müdür de lazım olduğunda kullanmak üzere saklamıştı. Okuldaki olayda ben müdürle karşı karşıya gelince mektup işleme konulmuştu.
“Amirim evet bu mektubun üzerinde yazan isim benim. Gönderen ise, Abdullah Birnas benim arkadaşım.”
Emniyet Amiri o zaman “Mektubu bize oku” dedi.
Okuyamam amirim dedim.
Amir birden sertleşti kaşları çatıldı. Sesi boğuklaştı “Ne demek okuyamam”
“Okuyamam amirim. Zira bu mektubun anahtarı üzerimde yok” Emniyet Amiri o zaman nerede der gibi baktı.İşi daha fazla çıkmaza sokmamak için hemen anlattım.
“Amirim anahtar çantamda.Polis arkadaşlar okula beni almaya geldiklerinde ben çantamı bir arkadaşıma vermiştim. O arkadaşa, çantamı Dostlar kıraathanesine bırakmasını söyledim.Bana izin verin gidip getireyim.” dediğimde oradakiler birbirlerine baktılar.Onlar zannettiler ki bu bir örgüt işi. Bende örgüt üyesiyim.Bırakırsak kaçar.Allaha şükür ki orada beni tanıyan bir komiser vardı. O bana kefil oldu. Yanıma bir polis memuru verdiler, onunla birlikte Dostlar Kıraathanesine gittik.Çantamda not defterimin arasında olan anahtarı alıp geri Emniyet Amirliğine geldik. Heyet bizi bekliyordu.Ben senin verdiğin anahtar ile yazıyı okudum.İçimden bir oh çektim. Emniyet Amiri ve diğerleri merakla sonucu bekliyorlardı.Onlara buyurun okuyun işte anahtar işte mektup dedim. Anahtarı alıp mektubu okudular. Mektuba şunu yazmışsın. Hiç unutmuyorum. “CANCAZIM KARDEŞİM MEHMET SANA BİR KIZ BULDUM ACELE GEL”
Bu, bir anda onlardaki gerginliği şaşkınlığı dönüştürdü. En çok da bizim müdür bozulmuştu. Bir örgüt deşifre etme hayalleri yerle yeksan olmuştu.Bana müsaade deyip mektubu ve anahtarı alıp Emniyet Amirliğinden çıktım. Kardeşim, Allah tan mektuba başka birşey yazmamışsın. “Cancazım Mehmet sana bir emanet gönderdim” şeklinde bir şey yazsaydın halimiz ne olurdu.”dediğinde
“ Ne olacak, olmayan emaneti bulana kadar, seni orada, beni burada döve döve eskitirlerdi”dedim.

YORUM YAP

YASAL UYARI! Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, pornografik, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen kişiye aittir.
Oğuz Şahan 28 Ekim 2023 / 11:05 Cevapla

Bravo. Tebrik ve teşekkür ederim.

Mehmet Uysal 29 Ekim 2023 / 08:16 Cevapla

Selamünaleykum
Kardeşim eline sağlık, bir hatıra ancak,
bu kadar güzel kaleme alınabilir..
Kalemine sağlık, Rabbim muhabbetimizi, gençlik yıllarımızda olduğu gibi daim eylesin inşaallah..
Dua eder, dua bekleriz..
Essalamün aleyküm verahmetullahu veberakatuhu..
Rabbim