Son günlerde yaşanan yangın felaketlerine verilen tepkiler, toplumumuzdaki dayanışma ve empati eksikliklerini bir kez daha gözler önüne serdi. Bu durum, geleceğe dair derin bir kaygı duymama neden oldu ve bu yazıyı yazma gereği hissettim. Toplumsal dayanışma, bireylerin küçük yaşlardan itibaren öğrendiği değerlerle inşa edilir. Bu yüzden, çocuklarımızı değerler eğitimiyle donatmanın önemini bir kez daha vurgulamak istiyorum.
Bir toplumun kaderini, o toplumun çocuklarının ruhunda yaşattığı değerler belirler. Toplumların felaket anlarında sağlam kalıp dayanışma gösterebilmesi, bireylerin birbirine duyduğu saygı, empati ve yardımlaşma duygusuyla doğrudan ilintilidir. Bu değerler ise, küçük yaşta verilen eğitimle temellenir. Değerler eğitimi, yalnızca bireyin değil, bir milletin geleceğinin de teminatıdır.
Bir çocuğun içine doğduğu dünyayı anlaması ve yaşama dair şekillendirdiği tutumlar, çoğu zaman ailesi ve çevresinin sunduğu değerler aracılığıyla belirlenir. Ancak çocuklarımızı yetiştirirken, onlara travma bırakmaktan korkarak sorunsuz bir hayat inşa etmek yerine, bilişsel ve duyuşsal yeterliliklerine uygun olarak değerlerimizi aktarmamız bir gerekliliktir. Onları geleceğin belirsizliklerine ve zorluklarına hazırlamak, sadece bilimsel bilgiyle değil, aynı zamanda insani ve toplumsal değerlerle donatılmalarıyla mümkün olacaktır.
Bir felaket sonrası halkın birlikte ağaç dikme etkinliği düzenlemesi ya da yardıma ihtiyaç duyanlar için bir hayır çarşısı kurması, çocuklara dayanışmanın ve kolektif hareketin önemini somut bir biçimde öğretir. Bir okulda, büyük bir depremden sonra öğrencilerle birlikte bir ‘‘yardım köprüsü’’ oluşturmak, yıkılan bir köydeki çocuklara oyuncak, kitap ya da giysi ulaştırmayı amaçlayabilir. Bu sürecin her aşamasına öğrenciler dahil edilerek yardımlaşmanın ne denli çok boyutlu olduğu gösterilebilir. Aynı zamanda mahalle genelinde ‘‘ortak çorba kazanları’’ düzenlenerek dayanışma duygusunun hem fiziksel hem duygusal boyutları aktarılabilir.
Anı yaşamak ve kendimizi öncelemek kavramları kuşaklar arası aktarım yapılırken anlamları daralarak farklı bir algıya evrildi. Hayatın biricik oluşunu bencillikle eş tutmaya başladık ve bu algıyla hayatlarımızı sürdürüyoruz bir süredir. Yas tutmak ve tutana saygı göstermek ise toplumda sıkça ihmal edilen, ancak kritik bir değerdir. Çocuklara onların bilişsel ve duyuşsal özelliklerine uygun olarak yas tutma kavramı hissettirilebilir ve anlatılabilir. Örneğin, bir okulda kaybedilen değerli bir öğretmeni ya da öğrenciyi anmak için ‘‘Anı Bahçesi’’ oluşturulması, çocuklara hem kaybı kabullenmenin hem de hatıraları yaşatmanın anlamını gösterir. Bu bahçeye dikilen her fidan, geleceğe bir umut taşırken, kaybedilen değerlerin toplumsal bilince katkısını sembolize eder. Çocuklar, bu tür etkinliklerle hem yas tutmanın hem de dayanışmanın önemini idrak ederler.
Atatürk’ün işaret ettiği muasır medeniyet seviyesine ulaşmak, yalnızca bilimsel bilgiyi benimsemekle değil, köklü değerlerimizi yaşatmak ve bu değerleri yeni nesillere aktarmakla mümkün olacaktır. Değerlerini bilen ve bu değerlerle barışık bir şekilde yaşayan bireyler, toplumsal dayanışmanın ve empati duygusunun da en büyük teminatıdır. Toplumsal dayanışma, empati ve yas tutma gibi değerlerin çocuklukta öğretildiği bir toplum, felaket anlarında ayakta kalmayı ve kendi yarasını sarmayı başarabilir. Bugün çocuklarımıza kazandırdığımız bu değerler, yarın ülkemizin geleceği olarak bize geri dönecektir.
Kökler ve Kanatlar: Değerlerin Aktarılması
