İnsanların avcılık ve toplayıcılıktan yerleşik hayata geçmesi buğdayın ekilebilir olmasıyla başlar. Buğday üretimi ilk olarak Anadolu’da başlamıştır. Dicle kenarında Diyarbakır’ın Eğil ilçesinde ve Konya’nın Çumra ilçesinde aynı buğday taneleri ve buğday tohumları bulunmuştur. Bu nedenle dünya buğdayın anayurdu olarak Anadolu’yu kabul eder.
Türkmen atalarımızın 1000’li yıllardan itibaren Anadolu’ya göç etmelerinin sebebi de burada buğday ve arpa üretiminin bol ve pazarlarda alınır, satılır konumda olmasıdır. Konargöçer Türkler de tahılın çok olması nedeniyle Anadolu’yu Türk yurdu yapmıştır.
İstanbul’da tüketilen tüm buğday Osmanlının son dönemine kadar hep Ukrayna’dan ithal edilmiştir. 1850’li yıllardan itibaren Kırım’dan gelen Tatar Türkleri, İç Anadolu’da buğday üretimini artırmıştır. Osmanlı 1890’lı yıllarda İstanbul’u beslemek için eti Ankara’dan, buğdayı Konya ve Eskişehir’den tren yolu ile temin etmiştir.
Anadolu’da 1920’li yıllardan 1940’lara kadar buğday üretimi hep kendine yetecek miktarda olmuştur. Ama 1935’ten itibaren kokusu çıkmaya başlayan 2. Dünya Savaşı sürecinde ülkemiz batıdan Almanların, doğudan SSCB’nin tehdidi altında olduğundan kırsalda iki öküzle buğday üretimi yapan köylü gençler ülke güvenliği için askere alınmıştır. Mecburi olan bu dört yıllık sürede, 1 milyon genç çiftçinin tarladan kopması nedeniyle buğday üretimi azaldı. Bunun üstüne bir de 1935-1945 yılları arasında Anadolu’da yaşanan kuraklığa bağlı kıtlık ve darlık, buğday ekmeğinin halka karne ile verilmesi ile sonuçlandı.
1923-1950 arası tek parti iktidarının 2. Dünya Savaşına girmemek için mecburen aldığı bu önlemler günlük hayatın zorlaşması ve buğday eksikliğine yol açtı ve bilindiği üzere 1950’de iktidar değişti.
Günümüze gelirsek ülkemiz gene kuraklıktan kaynaklı bir tahıl eksikliği ile karşı karşıyadır. Ülkemiz normal yağış aldığı yıllarda 20 milyon ton buğday üretir. Bu seneki kuraklık nedeniyle acaba rekolte ne olacak?
İşte en başta devleti yönetenlerin, sonra da “ben yurtseverim” diyen aydınların cevap araması gereken 100 puanlık sorular:
5-6 milyon tonluk bir eksik buğday üretimi hayatımızı nasıl etkiler, bu kış nasıl geçer?
84 milyon insanı, en az bir o kadar küçük-büyükbaş hayvanı nasıl besleriz?
Eksik üretim sonucu eksik yem, süt inekçiliğinde kesimler getirir mi?
Artan yem fiyatı haklı olarak üreticinin hayvancılıktan vazgeçmesine yol açar mı?
Ekmek 5 TL, et 150 TL, süt 20 TL, peynir 100-150 TL olur mu?
En kötüsü de, bu tahıl açığını ithalatla karşılayamaz isek ne olur?
Maazallah sokaklar çok ısınır da, büyükşehirlerde yağma, talan olur mu?
Tahıl üretimi, iktidarları değiştirecek kadar güçlü bir partidir. İnsanlar hayata mideleri ile bağlıdır. Tok insanları yönetmek daha kolaydır. Aç insanlar her zaman fırınlar için tehlike oluşturur.
Bu nedenle artık acil önlemler alınmalıdır. Tahıl üretimimizin merkezi olan İç Anadolu’daki 30 vilayetin acilen Yeşilırmak, Kızılırmak ve Fırat’tan alınacak su ile tahıl üretiminin arttırılması devletin bekası için şarttır.
Ekmek israfı, su israfı, yemek israfına son verecek önlemler acilen alınmalı, halkımız bilgilendirilmeli, gerekirse yaptırım uygulanmalıdır.
Hamdolsun Ayasofya’yı ibadete açtık, Taksim’e cami de yaptık. Ama aç insanlar ibadet edemezler. Anadolu’nun bir deyimi vardır. “ Hacıı ! Sünnetten önce farz vardır” derler. O da gıda güvenliğidir, sulu tarımla tahıl üretimidir. Siyasetin baş görevi, farzı budur.