Birinci ve ikinci yazımda keçi, meşelikleri ve keçinin beslenmesini bir tarih ekseninde ve ilgili coğrafyasında Ankara keçisini anlattım. Karaman ilinde prens çeşmesi diye bilinen mevkide eni 3 metre boyu 5 metre olan ve en az 5 bin yıllık kaya kabartması var.
Bu kaya oymasında; bir kadın, başında meşe yapraklarından bir taç, bir elinde nohut ve makarnalık sert buğday başakları, öbür elinde ise bir salkım üzüm, ayaklarından dizine kadar gelen Ankara keçisi figürleri bulunuyor.
Bu kaya oyması bize; meşenin Anadolu’nun en doğal ağaç dokusu olduğunu, yapraklarının pelitlerinin yem, odununun ise yakacak olduğunu anlatıyor. Nohut ve buğdayın bu toprakların en önemli tarım ürünü olduğunu anlatıyor. Üzümün bu coğrafyada her bölgede yetişeceğini anlatıyor. Keçinin ise giyecek, et ve süt olduğunu anlatıyor. 5 bin yıl önce bu coğrafyada yaşayanlar bunların kıymetini bilip resimleyerek tarihe not düşmüştür. Maalesef 1980 öncesi 2 Milliyetçi Cephe hükümetleri ve 12 Eylül’ün ABD’li cuntacıları bu yerli ve milli ürünü yok ettiler.
Tarih, Bizans döneminde 11. Ve 12. Yüzyılda Anadolu tiftiklerinin toplanarak İtalya’nın Milano şehrine Venedik’e götürüldüğünü, burada ip yapılıp ince kumaşlar üretildiğini yazar. Amerika’nın keşfi ile gasp edilerek getirilen altın ve gümüş, Avrupa’ya Rönesans’ı getirmiş ve ilimdeki gelişmeler öncelikle en önemli insan ihtiyacı olan giyinme üzerine olmuştur. Hele de buharın tekstil ürünlerinde kullanılması ile İngiltere ve Fransa’da kumaş konusunda devrimler yaratmıştır. Özellikle tiftiğin yumuşaklığı, inceliği, kışın sıcak yazın serin tutması, tiftiğin önemini çok artırmıştır. O zamanlarda Anadolu’da tiftikten iplik, soft yapmak, Ankara merkezli bir iş kolu imiş. Ankara’da 10 bin soft tiftik ipi yapan işletme varmış. Tekstilde gelişen batı çağ atlarken, Osmanlı kumaş üretememiştir. O dönem denizlere hâkim İngiltere Anadolu’dan Ankara keçilerini götürerek Güney Afrika’da keşfettiği Anadolu iklimi hâkim coğrafyalarda yetiştirmiştir.
Gelelim ilimize…
1800’lü yıllarda tiftik işini yapanlar aynı zamanda kumaş da satarlarmış. O yıllarda maalesef ithalat ve ihracat hep Hristiyanların tekelindeymiş. İlimizde hem kumaş hem tiftik ticareti yapan Karalyanlar, Hancıyanlar, Vahan Atamyanlar firmaları kumaş ve tiftikte otoriteymişler.
Merkezi Yozgat’ta olup, Samsun’da acentesi, İstanbul’da, Fransa Marsilya’da, İngiltere Bradford’da şubesi olan öyle bir firma var ki o dönem ilimizden topladığı tiftiği, katır ve develerle önce Samsun’a, oradan deniz yolu ile İstanbul, Fransa ve İngiltere’ye ulaştıran Yozgat merkezli ithalat ihracat şirketi.
Masal gibi değil mi?
3 beyazı (un, şeker ve bez) 3 siyahı (kömür, petrol, demir) olmayan Türkiye Cumhuriyeti bezi Sümerbanklarla halletti, özellikle Boyner firması ülkede kaliteli İngiliz kumaşlarını, giysileri üretmeyi başardı. Bugün Beymen markası tiftiğin yarattığı bir markadır.
Bugün bile tiftikten ip, giysi, malzeme üretenlere selam olsun. Suni iplikler yerine tiftik, yünle, kendirle üretilen giysiler giymenizi tavsiye ederim.
Osmanlı’nın son döneminde en büyük tiftik tüccarı Ankaralı Onannes Kasapyan adlı tiftik tüccarıdır. Fransa’ya, İngiltere’ye en çok tiftiği bu tüccar satarmış. Şu anki Çankaya Köşkü’nün bulunduğu alanda ilk bağ evinin sahibi olan tiftik tüccarıdır.
Bugün hala tiftik işleyen Gülümser Yıldırım hanımefendiye şükranlarımı sunar ellerinden öperim. Saygılarımla.