""

DÜNDEN BUGÜNE YOZGAT’IN HİKÂYESİ – 13 « Yeniufuk Gazetesi

25 Kasım 2024 - 08:19

DÜNDEN BUGÜNE YOZGAT’IN HİKÂYESİ – 13

DÜNDEN BUGÜNE YOZGAT’IN HİKÂYESİ – 13
Son Güncelleme :

12 Eylül 2022 - 16:21

1789’da yaşanan ve çağ kapatıp yeni bir çağ açan Fransız ihtilali sonrasında ortaya çıkan, milliyetçilik akımına göre hayatı ve devleti dizayn etme, çok dinli, çok dilli Osmanlıda çok da kolay olmamıştır. Sünni Emevi İslam Dini’nin Osmanlı devletinde hâkim kılınması, farklı düşünen farklı inanan kesimlerde büyük huzursuzluklara sebep oldu. Özellikle Hristiyanlardan alınan Cizye vergisinin Kürt aşiret reisleri tarafından da talep edilmesi, yani çifte vergilenme vilayeti sitte coğrafyasında büyük kargaşaya sebep oldu. Bu coğrafyada yaşayan Hristiyanlar şehir merkezlerinde, ilçelerde veya suyu bol yerleşim yerlerinde kaliteli tarım yapmayı çok iyi biliyorlardı. Tarım konusunda, üretimde önderdiler. Aynı zamanda nalbant, kalaycı, terziydiler kısacası sanatkârdılar. Bu insanlar, insan ihtiyaçlarını üretimleri ile karşılayabilen insanlardı.

Kürtler ise konargöçer şekilde, kış aylarında Urfa, Mardin, Diyarbakır ovalarında yazları ise Muş, Bingöl, Bitlis, Erzurum yaylalarında yaptıkları hayvancılıkla geçiniyorlardı. Osmanlı da bu konar-göçer insanlardan vergi almakta zorlanıyordu. O dönemde Ağrı Dağı’ndan çıkıp, Muş ovasından geçip Elazığ’da Karasu ile birleşerek Fırat Nehri’ni oluşturan Murat Nehri’nin Muş ovası mevkiinde tek köprü vardı. Osmanlı bu köprüyü tutarak yayladan ovaya inen aşiretlerden, 100 koyundan 2 erkek koç, bir de kuzuya denk gelen 40’da bir zekât miktarında vergi alırdı. Oysa vilayeti sitte coğrafyasında yerleşik düzene geçmiş şehirler, ilçeler ve köylerde esnaflık veya tarım yapan Hristiyan vatandaşlar, çok daha düzenli vergi veriyorlardı. Çünkü yerleşik düzende yaşıyorlardı, adresleri belliydi. Dolayısıyla Osmanlının sadık vatandaşıydılar, ayrıca Cizye vergisi veriyorlardı. Ancak Tanzimat ile birlikte Cizye toplama işinin kiliselere verilmesiyle, Cizye toplama hakkını kaybeden aşiret reisleri, Hristiyanlar’dan kendileri için ayrı bir vergi toplamaya devam ettiler. Bu da o coğrafyada genç nüfusun tarımdan koparak İstanbul’a ve Avrupa’ya göçlerini hızlandırdı. Bu göçler neticesinde sahipsiz kalan ve ekilemeyen tarım arazileri maalesef Kürt aşiretlerin yağmasına uğradı, gasp edildi.

Osmanlının Kafkasları ve Balkanları Hristiyan-Slav milletler karşısında kaybetmesi acaba Anadolu’da “Acaba vilayeti sitte coğrafyasını da kaybeder miyiz?” endişesine sebep oldu. 2. Abdülhamit döneminde Şeyh Şamil’in torunu bir paşanın telkiniyle 1891 yılından itibaren bu coğrafyada Hamidiye Alayları oluşturuldu. Her alay bin atlı süvariden oluşurdu. Bu coğrafyada 100 aşiret reisine bağlı 100 bin kişilik bir atlı ordu gücü oluşturuldu ve bu güç vilayeti sitte coğrafyasında eşkıyalık ve talana daha da alıştı. Devletten silah alan, silahı seven ve büyük çoğunluğu Kürt, kalanı ise Arap olan bu topluluk, tüm vilayeti sitte coğrafyasında yasal olmayan gasplara sebep oldular.

Bununla ilgili ilginç bir anekdot anlatayım; Ahmet Türk, Mardin ili Derik ilçesi Atlı köyünün toprak ağasıdır ve şu anda HDP’nin bir numaralı temsilcisidir. Ahmet Türk 2000’li yıllarda vilayeti sitte coğrafyasından Almanya’ya gitmiş, “Hristiyanlardan özür diliyoruz” kampanyası çerçevesinde bir toplantıya katılmıştır. Burada Serkis Hasparyan adlı bir Ermeni, Ahmet Türk’ün ardından mikrofona çıkar ve Ahmet Türk’e hitaben “Sayın Ahmet Türk, Hamidiye Alayları Mardin sorumlusu (Ahmet Türk’ün dedesi) Hüseyin Kanco’nun gasp ettiği 27 Hristiyan köyünü de verirseniz özrünüzü kabul ederiz” der.

Ahmet Türk’ün aşiretine ait Atlı köyüne gittim ve Kasrı Kanco isimli yapıyı görme fırsatı buldum. Binanın ikinci katında yaklaşık 15 cm kalınlığında 140 cm genişliği ve 200 cm boyunda Karacadağ’a has bazalt taştan yapılma bir kilise kapısı ve tam ortasında haç işaretini gördüm.

Hamidiye Alayları Antep’ten Ağrı’ya, Kars’tan Şırnak’a, Bitlis’ten Adıyaman’a Urfa’ya 1894-96 arasında sosyo – ekonomik hayatı felç etti. Bu terörden bıkan Hristiyan toplum bölgeyi terk etti ve bunlardan belli bir miktarı da Yozgat’a gelip yerleştiler.

Bugün Yozgat’ta özellikle Yerköy, Sorgun, Çekerek, Akdağmadeni ilçelerinde Kürt kimlikli kardeşlerimiz de yaşamaktadır. Yaptığım araştırmalar neticesinde, aşiret hukukunun egemen olduğu vilayeti sitte coğrafyasından Müslüman Kürt kardeşlerimizin bile kaçmak zorunda kaldığını gördüm. Buradan kaçarak İç Anadolu’ya gelmelerindeki en büyük sebep, İç Anadolu’da bir arada hoşgörü içerisinde yaşama düşüncesidir. Çapanoğlu da bu hoşgörünün çok önemli bir örneği olmuştur.

Çapanoğlu, Osmanlı, Balkanları ve Kafkasları kaybederken, çokça Müslüman göçmeni misafir etmiştir. Özellikle 1854-56 arasında Kırım’dan gelenlere, sonraki yıllarda Kafkaslardan gelen Çerkezlere ve Hristiyan Slavlar karşısında yurt kaybetmiş Balkanlardan gelen Müslümanlara da ev sahipliği yapmıştır. İlimizde Kırım Tatarı, Çerkez, Abhaz, Gürcüler de vardır. Bugün ilimizin en az kırk köyü Kafkaslardan gelmiş Müslüman kardeşlerimize aittir. Örnek olarak Çayözü, Boyalı, Poyrazlı, Bakırören, Kuşsaray (Yusuf Aslan’ın köyü) köyleri verilebilir. Çapanoğulları, Kafkaslardan ve Balkanlardan gelen yurt kaybetmiş bu göçmenlere çok iyi davranmış ve hamisi olmuştur. (Sürecek)

 

YORUM YAP

YASAL UYARI! Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, pornografik, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen kişiye aittir.