1876 yılında 2. Abdülhamit ile başlayan 1. Meşrutiyet, 1877-78’de (93 harbiyle) son buldu. 2. Abdülhamit ülkenin tek hâkimi olarak ülkeyi yönetmeye başladı. İlk icraat olarak, 1. Meşrutiyetin fikir babası, Ziraat bankasının kurucusu, eski Tuna ve Bağdat valisi Mithat Paşa’yı sürgün ettirerek sürgünde boğdurdu. O dönemde Osmanlının başkenti İstanbul’un gıdası şu şekilde temin ediliyordu;
Unluk buğday Ukrayna’dan gemilerle taşınıyor, özellikle Balkanlar ve Kafkaslardan gelen göçmenler ev ekonomisini çok iyi biliyorlardı. Özellikle Balkan ve Kırım göçmenleri Eskişehir yöresine yerleştirilmesi peynir üretimini artırdı. İç Anadolu’da tahıl ve bakliyatın bol olması iki büyük şehri, İstanbul ve İzmir’i rahatça beslemekteydi. Hele hele de 2. Abdülhamit’in tren yolunu Ankara’ya kadar getirmesi ile tiftik ihracatı daha da çoğaldı. Ve bu yolla İstanbul et yönünden daha da güvenli hale gelmiştir.
İlimiz ise kendi kendine yeten bir tarım üretimi söz konusu idi. Bir oğlu ve iki öküzü olan tahıl ve bakliyat üretiminde etkili oluyordu. Ekilecek arazi çok olmasına rağmen, ekecek insan ve hayvan gücüyle yapılan bir tarım söz konusuydu. Oysa küçükbaş hayvancılık daha kolaydı. Ot bedava, su bedava olduğu için ucuz et mümkündü.
(Bugün ülkemizde yaşanan et krizini çözmenin yolu da, ormanları ve meşelikleri küçükbaş hayvan üreticisine açmak milli bir politika olmalıdır. Bugün Akdağmadeni ormanları olarak bilinen Sivas Kayseri-Yozgat arasındaki ormanları TİGEM kanalıyla hayvancılık yapmak şartıyla üreticiye açtığımız zaman 3 yıl sonra ülkemizde ucuz ve bol et sorunu çözülecektir.)
Osmanlının son dönemlerinde Balkanların milliyetçilik akımları neticesinde kaybedilmesi, aydınlar arasında çok ciddi şekilde tartışılır hale gelmişti. Aydınlar arasında 3 çeşit tarz-ı siyaset konuşulmaktaydı.
Birincisi “Osmanlıyı yeniden diriltmek”, ikincisi “İslam’ı öne çıkararak siyaset yapmak”, üçüncüsü ise “Yerli ve milli değerlere dönmek, Türklüğü sahiplenmek”.
Osmanlıyı meydana getiren halkların Balkanlarda kendi ulus devletlerini kurmasıyla, bu devletlerin Osmanlı ile bir arada olmayacağı belli oldu.
İkincisi İslam’a sarılarak yeniden diriliş olmayacağı da başta Müslüman Arnavutların ve Arap coğrafyasında bulunan milliyetçi Arapların, Balkanlardaki gibi devletleşme arzusu bariz bir şekilde ortadaydı. Geriye sadece “Yerli ve milli değerlere dönmek, Türklüğü sahiplenmek” kaldı.
Osmanlıda “vatan” kelimesi Namık Kemal ile birlikte kitlelere tarafından benimsenmeye başladı. Tuna boylarının Slavlara karşı kaybediliş hikâyesi, “Vatan yahut Silistre” düşüncesiyle İstanbul ve Anadolu’da vatan kelimesi en değerli, en kutsal tanım olmaya başladı. 1910’lu yıllarda, yurt kaybederek Kırım’dan İstanbul’a gelen Gaspıralı İsmail bey, Yusuf Akçura ve diğer aydınlarla birlikte Türklük ve Türkçülük kavramları toplumun hafızasına yerleşmeye başladı. Bu düşünce tarzı İTTİHAT ve TERAKKİ PARTİSİ’ni (İlerleme ve Bütünleşme Partisi) doğurdu. Bu partinin İstanbul’dan sonra en etkili olduğu vilayetler Ankara ve Trabzon idi. Yozgat ise Ankara’ya bağlı bir ilçe durumundaydı. 1908’de 2. Meşrutiyet Meclisi açıldığında Yozgat’tan da bir ayan üyesi Ankara’da Yozgat’ı temsil etti. Ülke hızlı bir şekilde kargaşaya sürüklenmekteydi. 1908’de Adana merkez olmak üzere Çukurova yöresinde büyük bir Müslüman – Hristiyan kapışması yaşandı. Dünya şartları ve gelişmiş batı devletleri de ilk paylaşım savaşına hazırlanıyordu. 1914’de 1. Dünya Savaşı fiilen başladığında Osmanlı idaresinde tarzı İTTİHAT ve TERAKKİ PARTİSİ vardı, Fransızlar ve İngilizler ve Ruslar bir cephede, Macarlar, Bulgarlar ve Avusturya, Alman cephesindeydi. Osmanlı ilk başlarda savaşa katılmamak için çok uğraştı ama Fransızlar ve İngilizlerin asıl hedefinin Anadolu ve Ön Asya olduğunu anladıktan sonra Almanlarla birlikte olmaya mecbur kaldı. Parasını ödememize rağmen İngilizler sipariş ettiğimiz gemileri vermedi. Bunun yerine Almanya’nın hediye ettiği iki gemi ile savaşa girdik. Kavgada en doğru şey ilk yumruğu atmaktır. Midilli ve Yavuz gemileri Rus limanları olan Sivastopol, Novorosisk ve Odessa’yı bombaladı ve savaşın içine girdik. Ancak bu kaçınılmaz savaşta ilk yumruğu da biz atmış olduk. Enver Paşa, Talat Paşa ve Cemal Paşa bu kararı aldılar ve 1911-22 yılları arasında Anadolu halkının 11 yıl boyunca çile çekme ve kan dökme dönemi başladı. Özellikle 1914’de başlayan savaş ve 1915’de Çanakkale cephesinde, sömürgelerinden devşirdiği bedava askerlerle Müslüman topraklarını işgale gelen düşman, Çanakkale’de bedelini ödedi. Anadolu insanı da verdiği 250 bin şehit ile bedelini ödedi. (Sürecek)