ÇERKEZ ETHEM; KAHRAMAN MI? VATAN HAİNİ Mİ?
Çapanoğlu İsyanını bastırmakla görevlendirilerek Yozgat’a gelen Çerkez Ethem tabiri caizse 1400’lü yıllardaki Moğol işgalinin aynısını uygulamıştır. Tarihteki şahsiyetleri incelediğimizde şu ortaya çıkar; bir amel defteri vardır, sevabı da günahı da buraya yazılır. Bunu gözlemleyenler olayın yaşandığı sırada veya sonrasında bu olayları yazarlar. Benim Çerkez Ethemle ilgili büyüklerimden dinlediklerim ve okuduklarımdan çıkardıklarım şudur; Yunan’a karşı ilk çete savaşlarını ege bölgesinde başlatanlardan biri de Çerkez Ethem’dir. Daha sonra Kuvvayi Seyyare adı altında TBMM’ye ve Atatürk’e bağlı olarak önemli hizmetler vermiştir. Anzavur İsyanı, Bolu, Düzce, Hendek isyanlarının bastırılması ve en son Çapanoğlu İsyanının bastırılmasında büyük vazifeler yapmıştır. Bu amel defterindeki kahramanlıklarıdır.
Buradan sonra ise kötülüklerini anlatacağım.
İsmet İnönü Garp Cephesi Komutanı iken Çerkez Ethem’in milletvekili kardeşi Çerkez Reşit Bey ile İsmet İnönü arasında şu konuşma geçmiştir. İsmet İnönü Reşit Beye “Düzenli bir ordu olmadan, Çerkez Ethem’in taktiği ile (vur-kaç yaparak) Yunan ordusunu durdurmamız mümkün değildir. Bunu ancak düzenli bir ordu ile başarabiliriz. Topçu desteği olmadan süvarilerle Yunan Ordusunun arkasında tahribat yapmadan Anadolu’dan söküp atamayız. Bu nedenle Çerkez Ethem kuvvetleri düzenli orduya dahil olursa ve kendine uygun bir rütbe verilebilir.” Reşit bey ise “Bize sadakatinden emin olduğumuz bıçkın insanlardan çete oluşturduk. Bunu yaparken ilk iş olarak cezaevlerini boşaltırız. Hele de adam öldürmüş, katil olmuş, silah kullanmayı bilen ve bu hayatı yaşam biçimi yapmış ve bu şekilde geçinen fedai tipleri bulur, bizim için eyleme sokarız. İyi at, iyi silah, iyi maaş verir ve giydiririz. Talanlardan da pay veririz. Ondan sonra o adam bizimdir. Hayatını her zaman riske atmaya hazırdır. Böyle adamları orduda bulmak mümkün değildir. Biz başına buyruk olmayı ve yağmacılığı yaşam biçimi haline getirmiş insanlarız. Çerkez Ethem bunu yapar” der.
Bu konuşmadan anlaşılacağı üzere sınırları belli bir coğrafyada otoriter olmayı, silah kullanma, vergi alma, asker alma, yasa koyma hakkı demektir. Bu da ancak yazılı kurallara, yasalara uyarak mümkündür. Çerkez Ethem ve kardeşleri Reşit Bey ve Tevfik Bey buna karşı olmuşlardır. Bu sebeple daha sonraları Yunan güçlerine katılmış ve Kütahya cephesinde Türk ordusu ile çatışmaya girmişlerdir. Çerkez Ethem Yunanistan üzerinden gemiyle önce Beyrut’a, ardından Ürdün – Amman’a geçerek akrabalarının yanına yerleşir. Bugün bile Ürdün kralının muhafız alayı Çerkezlerden oluşmaktadır. Daha sonra Atatürk’ün çıkardığı 150’likler af listesinde ismi olmasına rağmen Türkiye’ye gelmemiş ve orada vefat etmiştir. Mezarı Amman’dadır.
Affedilmesine rağmen Türkiye’ye neden gelmediği büyük bir soru işaretidir.
Çerkez Ethem’i en iyi anlatan yapıt İzmir’in Selçuk ilçesindedir. Mutlaka görülmesi gerekir. Ancak o dönemi yaşamış Gazi Nazım Kafaoğlu, Çerkez Ethem’i “Moğollar bile bu kadar acımasız değildi” şeklinde tarif etmiştir.
Bu noktada Çerkez Ethem’in daha iyi araştırılarak, hain mi yoksa vatansever mi olduğunun bilimsel ortamda irdelenmesi gerektiğine inanıyorum.
Kurtuluş Savaşının ardından 22 Eylül 1922’de emperyalizmi İzmir’de denize dökerek kurtuluşu gerçekleştirdik. Ardından 23 Ekim 1923’de Cumhuriyeti kurduk. 3 beyazı (Un, bez, şeker) ve 3 siyahı (demir, kömür, petrol) üretmeyen ekonomide aydınlanma ve üretimle ilgili devrimler başladı. Demiryoluna büyük önem verildi. 1927 yılında Ankara’nın ardından ilk tren Yerköy’e, 1939’da da Kars’a kadar ulaştı.
Yunan görünümlü emperyalizmi İzmir’de yendikten sonra, emperyalist ülkeler bu yenilgiyi hiç sindiremedi. Çünkü ülkenin doğusunda bir Ermenistan ve Kürdistan kurma hayali bitti. Hele de Lozan’da tescil edilmesi emperyalizmi çok etti. Başta ABD başkanı Wilson’un 14 maddelik bildirisinin 8. Maddesi Osmanlı ve Anadolu ile ilgiliydi.
Bu bildiriye göre kuzeydoğusunda kurmak istedikleri Ermenistan sınırları şu şekildeydi. Giresun’un 30 km doğusunda Harşit Irmağından başlayıp, Erzincan’a Fırat’a paralel şekilde inerek Tunceli ve Elazığ’ın Maden ilçesinden Diyarbakır’ın Hani, Hazro, Kulp dağlarından geçerek Dicle’nin solunda Batman Ovasını alıp, Siirt dağlarından Van’a ulaşıyordu.
Kürdistan ise bu coğrafyanın güneyinde kalan ve nispeten daha küçüktü. Mardin, Urfa ve Diyarbakır’dan Fırat’a kadar olan bölgeyi kapsıyordu. Türkiye Cumhuriyeti’nin kurulması ile bu planlar sekteye uğradı. Bu planlar bugün ABD tarafından halen uygulanmaya çalışılmaktadır.
Cumhuriyetin kuruluşu, 3 beyaz ve 3 siyahın üretilmeye başlaması ve demiryolunun doğuya kadar ulaşması ile Türkiye faydalarını gündelik hayatta yaşamaya başladı. Sümerbank, Etibank, İş Bankası’nın kurulması, küçük de olsa barajların faaliyete geçmesi ile Türkiye üreterek kalkınmaya başladı. Ancak Lozan’da halledilmeyen Musul-Kerkük meselesi vardı. İngiltere bu meseleyi dönemin Birleşmiş Milletler’ine sevk ederek bir anlamda askıya aldı ve 1924’de Hakkari – Şırnak bölgesinde Kürtleri isyan ettirdi. 1925’de de meşhur Şeyh Sait isyanını başlattı. Şeyh Sait Fırat’ın doğusundaki tüm il ve ilçeleri tek bir kurşun atmadan teslim aldı. Çünkü kendisine büyük bir teveccüh vardı. Şafi mezhebinde Nakşibendi tarikatının etkili olması bu isyanın en itici gücü olmuştur. Şeyh Sait Diyarbakır önlerine kadar geldi. O dönemde Türkiye Cumhuriyeti savaştan yeni çıkmış olduğu için böyle bir isyanı zamanında bastıramadı. Ancak İsmet İnönü’nün başbakan olmasıyla bu isyan bastırıldı.
1925’den 30’a kadar Ağrı merkezli Ermeni ve Kürtlerin Hoybun teşkilatının organzesinde çıkan isyanlarla devlet çok zorlandı. Ama sonunda İran ile anlaşılarak bu isyanlar da bitirildi. Doğudaki isyanların tamamında itici güç, aşiret reislerinin emredici tavrı ve halkın aşiret hukukuyla hareket etmesi olmuştur. (Sürecek)