Osmanlı döneminde Yozgat – 2
Osmanlının Balkanlara çıkmasındaki en önemli sebeplerden birisi de her padişah, başa geçtikten itibaren bir gümüş sikke bastırmak mecburiyetinde idi. O dönemde gümüş Hırvatistan’da mevcuttu. Osmanlı din savaşlarının yaşandığı ortamda 1359 – 1361 yılları arasında 3 yıl veba ile uğraştı. Bu vebanın gelişmesi şöyle oldu. Ukrayna, tarih boyunca Avrupa ve Bizans’ın deniz kenarındaki şehir devletlerinin tahıl, pirinç ve mısır ihtiyacını karşılardı. Bugün yaşanan tahıl krizi de Ukrayna’nın tahıl yönünden ne kadar önemli olduğunu gösteriyor. Veba hastalığı fareler yoluyla bulaşan bir hastalıktı. Ukrayna’dan dış ülkelere sevk edilen tahıllara da bulaşmıştı. Dolayısıyla bu yolla Balkanlardaki kale şehir devletlere ulaştı. Ordusu ve erkekleri hastalık nedeniyle perişan olan Balkan şehir devletleri konargöçer Türkmen akıncıları tarafından çok rahatlıkla ele geçirildi.
Osmanlıda, gayrimüslimlere uygulanan cizye vergisinin de Balkanlarda Osmanlının büyümesine çok büyük etkisi olmuştur. 1340’dan Gelibolu Çepni Kalesi savunmasıyla başlayan serüven, 1683 yılında Viyana önlerinde sona ermiştir. İkinci Viyana bozgunu 1699 Karlofça Anlaşmasını getirmiştir. Bunun anlamı Tuna Nehri’nin ötesine geçememiş, artık yeni Tımar’lar, Yeniçeriler ve Cizye vergisi alamaması sonucu duraksama devrine girmiştir. Bu arada 148 yıl din savaşlarıyla perişan olan Avrupa, özellikle Rönesansı başararak bilimde büyük ilerleme sağladı. Özellikle metalürji ve kimyadaki büyük icatlar çok gelişmiş silahları ve aparatları yarattı. Avrupalı bilimle büyürken Osmanlı maalesef üretmeyerek ve Hacı Bektaşi Veli öğretisiyle devleti büyüten Allah-Muhammed-Ali diyen Türkmen atalarımızın yerine Yavuz Sultan Selim’in Mısır’dan getirdiği 5 bin dinci ulemayı devlet hayatına ve sosyal hayata enjekte etmesiyle birlikte Osmanlı gerilemeye başladı.
Kısaca anlattığım bu bilgileri merak edenler daha detaylı okuyup değerlendirebilirler. 1340 yılında başlayan Balkanlar serüvenimiz 1911-1913 Balkan Savaşları ile 2 yıl gibi kısa bir sürede sona erdi ve Balkanları terk etmek zorunda kaldık. Ancak bu durum Osmanlının yüzünü Anadolu’ya dönmesine sebep olmuştur.
1683 yılında ikinci Viyana Bozgunu ve 1699 Karlofça Antlaşması sonucu Balkanlardan asker (Yeniçeri) ve Cizye alamayan Osmanlı, para ve asker derdine düştü. Başkent İstanbul idi ama Anadolu’da 16 önemli şehir vardı. Bu şehirlerden bir olan Sivas’tı. Osmanlı vezirleri İstanbul’dan at ile çıkıp Geyve Boğazından geçerek Ankara’ya, buradan da yine at sırtında Sivas iline geçerdi. Ankara – Sivas arası 400 km üzerindedir. Bu mesafeyi at sırtında geçen vezirler, bölgede bol miktarda küçükbaş hayvan özellikle de Ankara keçisi, çok sayıda konargöçer Türkmenler olduğunu ve yerleşim yerlerini fark ederler. Vezirler padişaha verdikleri raporlarda Bozok Yaylası olarak adlandırılan coğrafyada bol hayvan ve asker olacak Türkmen gençleri olduğunu bildirir.
Yozgat ilinin kurulmasında sosyo – ekonomik sebepler
Anadolu, Bizans, Büyük Selçuklu ve Anadolu Selçukluları sonrası Osmanlı, imparatorluğuyla 1299’da kuruldu 1918 Mondros Mütarekesi ile de fiilen son buldu. Osmanlının Karlofça antlaşmasıyla yüzünü batıdan Anadolu’ya çevirmesi Yozgat ilinin de bir sancak olarak kurulmasına sebep olmuştur. 1700’lü yıllarda Anadolu’da bulunan 16 vilayetten ve Sivas’ın önemli bir vilayet olduğundan bahsetmiştik. Tokat, Amasya, Kayseri, Akdağmadeni, Boğazlıyan, Çandır ve Uzunlu yerleşim merkezleri idi ve hepsi Sivas’a bağlıydı.
Yozgat ilinin adı nereden geliyor?
Yozgat, Bizans’tan Osmanlı’ya kadar yayla-plato bir bölgeydi. Tarım ve hayvancılık yöresiydi. Doğu Roma imparatorluğu döneminde Sarıkaya’da bulunan lejyon şehrine bağlı, bugün Mercimektepe olarak bilinen yerde Juskat isimli bir köy mevcut imiş. (Burada yapılan kazılardan elde edilen eserler bugün Yozgat Müzesinde mevcuttur.) Daha sonra Bizans döneminde otu – sütü bol yer anlamına gelen Youjgat adıyla anılan bir yer olmuştur.
Osmanlı çok dilli ve çok dinli ve mezhepli bir devlet organizasyonuydu. Ankara – Sivas arasında sürekli gidip gelen Osmanlı vezirlerinin aklına, Bozok Yaylasında Sivas’a bağlı bir sancak tesis etme ve aşar, öşür ve asker almak için uygun olduğu fikri geldiği ve bu fikrin padişah tarafından kabul gördüğü anlaşılıyor. O dönemde kalabalık ailesiyle ve hayvan sayısının çokluğuyla anılan Çapanoğullarına sancak yetkisi verildi. Çapanoğulları kışları bugün Saray (Seray) olarak anılan yerde, yazın ise bugün il merkezinin olduğu yerde yaşamakta ve hayvancılık yapmaktaydı. O dönemde Sivas’a bağlı olan Akdağmadeni Roma döneminden itibaren kurşun ve gümüş madeni çıkarılan bir maden bölgesiydi. Aynı zamanda gür çam ormanlarının merkezinde yer alıyordu. Yozgat’ta yıllık ortalama yağış 350 kg / m2 iken bu bölgede 700 kg/m2 dir. Dolayısıyla Delice Çayı, Çekerek Çayı ve Kozan Çayı bu dağlardan doğar. O dönemde yerleşik tarımsal hayat bu üç akarsu etrafında gelişirken, geri kalan dağlık meşelik kesimlerde hayvancılık yapılırdı. Rakımı ve coğrafi konumu sebebiyle yaz mevsiminde daha uzun süre yeşil ot bulunabiliyordu. Bu da otu sütü bol yer anlamına gelen Youjgat zaman içerisinde Yozgat olarak telaffuz edilmeye başlanmıştır. Youjgat kelimesini ilk defa tarihçi Orhan Sakin, Yozgat Belediyesi’nin kültür yayınları adı altıda yayınlanan Bozok isimli kitabında çok detaylı anlatmaktadır. Bu kitap da eski belediye başkanı Ali Açıkgöz döneminde yayınlanmıştır. Youjgat lafı da tarihçi Orhan Sakin beyin tarifidir. Başka rivayetlere göre de Yerköy’den itibaren yükselen rakımdan dolayı Yüzkat veya “Yozuna yoz katılsın” anlamında Yozgat denilmektedir. (Sürecek)