Bugün küçük ama etkili olduğuna inandığım bir anekdotu paylaşmak istiyorum sizlerle.
Birazdan basit olan bir sorunun kartopu etkisiyle büyüyerek nasıl devasa bir hale geldiğine tanık olacaksınız.
Bundan bir kaç yıl önceydi.
Yer: Ankara/Kızılay.
Mekân: Önünde uzun kuyrukların oluştuğu ve ismi lazım olmayan bir mağaza.
Göz alıcı vitrinler, yüksek sesli müzik, muhteşem aydınlatmalar, insanı alış veriş havasına sokan indirimler ve akıl bozduran kampanyalar ile yine kendimizden geçmiş durumdayız.
Buraya kadar her şey tamam her şey yolunda.
Söz konusu olay 30 yaşlarında, düzgün giyimli, oldukça da kibar olan bir müşteri ve mağazayı babasının çiftliği zanneden bir kasiyer arasında yaşanıyor.
Müşteri olan beyfendi aldığı ürünleri kasadan geçirirken kasiyer, bir ürünün etiketsiz olduğunu fark ediyor ve müşterinin yüzüne bile bakmadan
-Bu ürünün etiketi yok lütfen bu ürünü etiketli olan ürünle değiştirin diyor.
Müşteri, etiketsiz ürünü bırakıp yeni ürün alamaya gittiğinde yeniden kuyruğa girmek zorunda kalacağını bildiği için kasiyere çözüm önerileri sunuyor.
– Hanımefendi rica etsem ürünün barkod numarasını girerek işlemi tamamlayabilir misiniz?
-Kasiyer: Hayır.
Müşteri: O halde siz diğer ürünleri geçmeye devam edin ben hemen değiştirip geleyim.
Kasiyer: Olmaz.
Müşteri: Peki o halde görevli arkadaşlar etiketli ürün getirebilir mi lütfen?
-Kasiyer: Beyfendi uzatmayın, sepetinizi alın ve size söylediğimi yapın diyerek müşteriyi kibarca azarlıyor.
Genç adam kasiyeri ikna edemeyeceğini anlayınca çaresiz bir şekilde etiketli ürün almak üzere kasadan ayrılıyor.
Oysaki alış veriş tamamlanmış, en az yarım saat kuyrukta beklenilmiş sıra ödemeye gelmiş ama kasiyerin saçma sapan tavırları yüzünden müşteri anlamsız bir şekilde mağdur ediliyor.
Bense duruma müdahale etmemek için kendimi zor tutuyorum.
Oldum olası haksızlığa tahammülüm yoktur!
Özellikle bu haksızlık mazluma yapılıyorsa.
Her neyse kasiyer, büyük bir zafer kazanmışçasına önce kuyruktaki diğer müşterileri gözünün ucuyla şöyle bir süzdü.
Ardından yüksek bir sesle “lütfen aldığınız ürünlerin etiketli olmasına dikkat edin” dedi.
Bende, lütfen satışa sunduğunuz ürünlerin etiketli olup olmadığına dikkat edin dedim.
Kasiyer, ufak bir şaşkınlığın ardından bana dönüp “hanımefendi buyurun sıra sizde” dedi.
Cevaben: Öncelikle mağdur olan ve şu an kuyruğun en sonunda duran beyfendinin işlemini tamamlayın dedim.
Kasiyer: Bunun mümkün olamayacağını söyledi.
Bende, alışveriş sepetini kenara iterek ürünleri almaktan vazgeçtiğimi söyledim.
Benden sonra ki müşteride benimle aynı ifadeleri kullanarak “önce beyfendinin işleminin tamamlayın” dedi.
Aldığı olumsuz yanıt karşısında yine benimle aynı tepkiyi vererek kasanın yan tarafına geçti.
Bu durum üçüncü, beşinci müşteri derken yedinci müşteriye kadar devam etti.
Haksızlık karşısında adil olan bu insanlar sayesinde aciz kalan kasiyer, geri adım atarak mecburen ilk önce mağdur ettiği müşterinin işlemini tamamladı.
Cesaret adaletin kılıcıdır…
İnsan cesaretli doğmaz cesaretli olur.
Haklı olduğunuz yerde cesur olmaktan çekinmeyin.
Adalet yalnız yasalarla değil adil olmakla da sağlanır.
O gün orada bizim gibi adil insanlar bir olup haklının hakkını savunmasaydı haksız olan haklı olacaktı.
Sonuçta kasiyerin yapması gereken bir barkod numarası girmekti.
Ama kendisi o kasanın başında durmayı nasıl bir marifet zannetti ise işi kolaylaştırmak yerine zorlaştırmayı tercih etti.
Bulunduğunuz yerin size ait olan kısmı temeli değil sorumluluğudur.
Bunu bile bile bilmemezlikten gelenlere ise çok gülüyorum.
Gülüyorum, tirajı komik çünkü.
İnsanlar kendilerine verilen yetki ve makamı “güç” olarak görmekten vazgeçsinler artık.
Aksi halde yanılgıya düştüklerini acı tecrübelerle farketmek zorunda kalacaklar.
Çünkü gerçek güç haklı olanındır.
Haksızlıkta kimseye güvenmeyin.
Zira üstünde üstü vardır.
Saygıyla kalın