Avcılık ve toplayıcılık ile sabahtan akşama kadar karnını doyurmak için uğraşan insanlık, koyunun, ineğin ve atın evcilleştirilmesi ile yerleşik hayata geçti. Hele de öküzü evcilleştiren insan, bu sayede tarımı daha iyi yapmaya başladı. Öküzün atın ehlileştirmesi tekerleğin de icadını sağladı. Sabanı kullanmak, kağnının, tekerlekli araçların icadı insanlığı yerleşik hayata daha da bağladı.
Konumuz hayvancılık özelliklede büyükbaş hayvan ticareti, yani sürekçilik. Sürekçilik; sürü halinde hayvan alıp satanları tanımlar. Bu işi yapana da sürekçi denir.
İç Anadolu genellikle küçükbaş hayvan, özellikle keçi, koyun yetiştirmeye uygun coğrafi özellikler taşır. Büyükbaş hayvancılık daha ziyade kuzeydoğuda, Erzurum, Kars, Ağrı ve Ardahan illerimizde daha çok ve verimlidir. Bunun sebebi ise yaylaların bol olmasıdır. Bu yaylalar yaz ayları boyunca da yağmur alır ve kar düşene kadar otu yeşil kalır. Büyük baş hayvanların meralarda bol ot bulmasını sağlar.
Osmanlı, Anadolu’dan aşar, öşür ve asker alırdı. Devlet olmak yasa koymayı, asker – vergi almayı ve para basmayı gerektirir. Asker ve vergi bir devletin olmazsa olmazıdır.
1699’da imzalanan ve Osmanlıda gerileme döneminin başlangıcı sayılan Karlofça Barış Anlaşması ile Osmanlı Devleti’nin tuna boylarında artık bir hükmü kalmamıştı. Bu sebeple Osmanlı, Balkanlar’a özellikle de İç Anadolu’ya yöneldi.
Başkent İstanbul’u beslemek çok önemliydi. Osmanlı’da buğday, pirinç ve mısır, tarih boyunca hep Ukrayna coğrafyasından temin edilmiştir. Balkanlar’ın, Kırım’ın kaybı ile Ukrayna’dan tahıl gelmez olmuştu.
Bu dönemde 2. Abdülhamid, demiryoluna çok önem verdi. Başkentin gıda güvenliğini sağlamak için İzmit’e kadar olan demiryolunu, 31 Aralık 1892’de Ankara’ya kadar ulaştırdı. Bunun temel amacı tiftik ve küçükbaş hayvan merkezi olan Ankara’dan İstanbul’a et temin etmekti. Ankara’ya kadar uzanan demiryolu ikinci bir kol ile Eskişehir’den Konya’ya bağlanacak ve tahıl ambarı Konya’dan da İstanbul’a tahıl sevk edilecekti. Ancak demiryolunun İç Anadolu’ya ulaşması Türkiye Cumhuriyeti hükümetlerine nasip oldu.
1927’de demiryolu Yerköy’e ve Kayseri’ye geldi. Devamında Sivas, Erzincan ve 6 Eylül 1939’da kara tren Erzurum’a ulaştı. Demiryolu mal, insan ve hayvan naklini artırdı. Başta Erzurum ve Kars olmak üzere yörede büyükbaş hayvan ticaretini hızlandırdı.
İlimizde de bu işle uğraşan müteşebbisler çıktı. Bu müteşebbislerden birisi olan dedem Osman Nurdoğdu’da demiryolunun önemini iyi bilen biri idi. 1908’de Ankara’dan İstanbul’a asker olmuş, 1911 – 13 arası Balkanlar’da asker olmuş, trenin faydasını görmüş, 1916 – 1917 Bağdat cephesine yine demiryolu ile gitmiş. 1939 yılında trenin Erzurum’a ulaşması ile sürekçilik yapmaya başlamıştır. Sürüler halinde alıp Yerköy’e getirdikleri hayvanları Delice Irmağı kenarında beslemişlerdir.
Beslenen bu hayvanlardan yaşlılar, 3 – 4 aylık bakımın ardından İstanbul’a kesime gönderilir, genç olanlar ise bölge çiftçisine 4 harman veresiye satılırmış. Ben babamdan, büyüklerimizden sürekçilik hikâyeleri dinleyerek büyüdüm.
Evet, ilimizde sürekçilik önemli bir işti. Bugün traktörün çıkmasıyla öküz tarım dışı kaldı. Ama hayvancılık hala önemli bir konudur. Bedava, ucuz yem olmadan bol ucuz et olmaz.
Ailesi sürekçilik yapmış hemşerilerime, bugün büyükbaş hayvan yetiştiren, ticaretini yapan çiftçi kardeşlerime selamlar saygılar.