Mescid’den Gelen Ses
Nöbetçi öğretmen odasının açık penceresinden, serin hava ile birlikte sabah makamında okunan, sabah namazının ezanı odayı dolduruyordu. Masanın iki ucunda karşılıklı oturup uyuklama pozisyonunda olan nöbetçi öğretmenlerden daha yaşlı olanı, bir yandan Çapanoğlu Camiinden gelen ezanını dinliyor, diğer taraftan ise göz kapaklarını açmaya çalışıyordu. Nöbetçi öğretmen göz kapakları ile bu mücadeleyi verirken, karşısında oturan arkadaşına “Metin Hoca çocukları namaza çağıralım ezan okunuyor” diye seslendi. Metin Hoca dan, bu çağrısına karşılık bulamayan daha yaşlıca olan nöbetçi öğretmen, nihayet gözlerine çöreklenmiş olan uykuyu kovalamış gözlerini açmıştı. Yerinden kalkıp açık olan pencerenin önüne gelip, dışarıdan gelen serin ve temiz havayı ciğerinin en ücra köşesine kadar gitmesi için derin derin içine çekti. Bunu bir kaç kez tekrar ettiğinde üzerindeki uyku mahmurluğu kaybolmuş, yerini zindeliğe bırakmıştı. Metin Hocaya şöyle bir baktı. Metin Hoca, uzun gecenin verdiği yorgunlukla oturduğu yerde uyuklamak da idi.İş başa düştü deyip odadan çıkıp pansiyonun yatakhane bölümüne giden koridora yöneldi.
Metin Hoca ve Şinasi Hoca bütün yıl boyunca her hafta okulun pansiyonun da birlikte nöbete kalmışlardı. Tanışıklıkları uzun yıllara dayanıyordu. Bu nöbetlerde daha fazla birbirleri ile vakit geçirmişler dostlukları daha ziyade perçinlenmişti. Koskoca bir eğitim öğretim sezonunun sonuna gelmişlerdi. Okulların kapanmasına sayılı günler kalmıştı. Bugünlerde yine haftalık pansiyon nöbeti tutuyorlardı. Bu kez nöbetleri hafta sonuna rastlamıştı. Okulların kapanmasına az bir zaman kalması üstüne bir de hafta sonu olması sebebiyle okul pansiyonun da çok az öğrenci vardı. O yüzden Şinasi Hoca, çocukları namaza kaldırmakta pek aceleci davranmıyordu. Çocukları çağırmadan önce, abdest yenilemek için pansiyonun mescidinin bulunduğu kısma yöneldi. Abdest alma yeri mescidin hemen yanında idi. Koridorda ilerlerken koridoru aydınlatan lamba pır pır ediyordu. Lambaya baktı “Buda ömrünü tamamlamak üzere bununda değişmesi gerek” diye düşündü.
Mescidin önüne geldiğinde kulağına hafif ve derinden çok tatlı bir nağme ile okunan Kuran sesi çalındı. Birden durdu. Etrafına bakındı. Sonra mescide baktı. Mescidin koridora bakan yüzünün yarıdan fazlası hatta daha fazlası camdı. Mescidin içi koridordan görünüyordu. Mescid de kimseyi göremedi. Gözleri mescidin önünde duran ayakkabılığa taradı. Herhangi bir kişiye ait olacak terlik yada ayakkabı da yoktu. Kendi kendine şaşkınlıkla “Allah Allah” dedi. Sonra, gelen sesi tekrar dinledi. Ses mescidden geliyordu. Gözleri tekrar mescidi taradı, yine kimseyi göremedi. İçeriye girip kontrol etmek için mescidin kapısının önüne geldi. Kapının kolunu tuttu, tam açıp içeriye gireceği sırada birden durdu. O an içeriye girdiğinde, o güzel name ile okunan Kuran tilavetinin kesileceğine dair bir his içini kapladı. Vazgeçti. Bir kaç saniye öylece kapının önünde gelen sesi dinledi. Sonra gerisin geri nöbetçi öğretmen odasına gelip kalktığı koltuğa oturdu. Bu sıra oturduğu yerde uyuklamaya devam eden Metin Hoca, gözlerini tam açmadan yarı uykulu bir şekilde “Şinasi Hocam, ne çabuk çocukları kaldırdın? Bu ne hız, bu ne çabukluk azizim” dedi. Şinasi Hoca, gayet sakin bir şekilde Mescidden gelen ses den bahsetti. Şinasi Hocayı yarı uyanık yarı uykulu dinleyen Metin Hoca’nın, gözleri birden açıldı. Uykudan eser kalmadı.
“Nasıl yani Mescidde kimse yok içeriden kuran sesi geliyor diyorsun. Şaka yapıyor olmalısın hocam”
“Evet aynen öyle diyorum vede çok ciddiyim”
Şinasi Hocanın, bu metafizik olayını son derece sakin olarak ifade etmesi, Metin Hocanın, olayın gerçek olmadığı konusunda kanaatini pekiştiriyor, lakin bunca yıllık arkadaşının bu tür şakalar yapmayacağını da iyi bildiğinden ikilemden kurtulamıyordu. Bu sebepten ötürü itiraz etmeye devam ederek
“Olur mu hocam öyle şey. Ses üst katlardan çocuklardan geliyordur” dedi
Şinasi Hoca, son derece kararlı ve kendinden emin bir şekilde
“Hocam ses Mescitten geliyor. İnanmazsan git bak”
“Olmaz hocam olur mu öyle şey”
“Halep orada ise arşın burada. Git bak hocam.”
“Gel beraber gidelim”
Birlikte odadan çıkıp mescidin önüne geldiler. Sesi ikiside duydu. Metin Hoca ayakkabılığa baktı. Sonra mescide baktı. Kimseyi göremedi.
“Olmaz hocam. Bu bina yeni. Burada öyle şeyler olmaz.Eski bina olsa belki dedi ve ilave etti. Ses üst kattan geliyor” Birlikte hızlıca üst kata, mescidin üstünde bulunan etüt sınıfına çıktılar. Sınıfta kimse yoktu.
Metin Hoca, bu sefer ses dışarıdan geliyor dur deyip camları açtı. Ses dışardan da gelmiyordu. Metin Hoca birden durakladı. “Ee bu durumda ses mescidden geliyor, mescidde kimse yok. Ne yani şimdi biz” Dedi durdu aklından geçenleri söylemedi. Sonra Şinasi Hocaya dönerek “Hocam sen bana bu nöbeti bıraktıracaksın. Bak demedi deme” dedi.
Sonra hızla aşağıya indiler. Mescidden gelen ses değişmiş kuran tilaveti yerini tesbihata bırakmıştı.Belliki
İçeride namaz kılınıyordu, ama namazı kim yada kimler kılıyordu, bu bir muamma idi. Bu arada içeriden Haşr suresinin son üç ayeti okunmaya başladı. Şinasi Hoca ise hala sakindi. Ben içeriye gireceğim deyip kapıya yöneldi.
Metin Hoca “Dur hocam ne yapıyorsun? İçeride belli ki üç harfliler var.Mazallah çarpılırsın” dedi. Korku ve telaşla.
Kendi aralarında böyle konuşurlarken mescidin kapısı gıcırtıyla açıldı. İkisi birden, biraz korku biraz merakla kapıya yöneldiler. Nefeslerini tuttular. İçerden çıka çıka bir öğrenci çıktı. Metin Hoca, hemen mescidden çıkan öğrencinin ayaklarına baktı. Üç harflilerin insan kılığına girseler bile tam olmayacağını ayaklarının çap olduğunu duymuştu. Mescitten çıkan öğrencinin ayaklarında bir sıkıntı yoktu. Bir oh çekti.
Bu öğrenci okulun en başarılı öğrencilerinden idi. Geceleri ders çalışır sabah namazını ilk vakitte kılar yatardı. İki nöbetçi Hoca, birbirlerine baktılar. Şinasi Hoca, öğrenciye “içeride senden başka kimse var mı Mustafa ” diye sordu. Mustafa, karşında iki nöbetçi hocayı görünce biraz korkmuş biraz şaşırmıştı.
“Yok hocam kimse yok” dedi
Bu sefer Metin Hoca “O zaman neden cemaat halinde namaz kılınıyordu? ” diye sordu.Merak ve heyecanını gizleyerek.
Öğrenci “Hocam, ben tek başıma olduğumda böyle sesli namaz kılar, tesbihat yaparım” dedi.
Sonra, ayakkabılığın arkasına düşmüş olan terliğini bulup hocalarından müsaade isteyip,, yatakhanenin yoluna düştü.
Öğrencinin arkasından bakakalan nöbetçi öğretmenler, önce birbirlerine baktılar. Sonra mescidin içinde bulunan, dışarıdan görünmeyen sadece bir kişinin namaz kılabileceği kör noktayı atladıkları anladılar. Az önceki hallerini düşünüp kahkahayı patlattılar.