Dünya ortalamasına bakarak, üretim/tüketim ekonomisinden bahsedecek olursak, ülke olarak ilk sıralarda olduğumuz kesin.
Mutlu toplumların temelini üretimdeki başarı oluşturur. Bu yüzden üretilen her şey kıymetli olduğu kadar değerlidir. İster tarım, ister hayvancılık, ister sanayi, ister bilim, ister felsefe hiç fark etmez; bir yerde üretim varsa orada başta mutluluk ve huzur olmak üzere bu anlamda her şey var.
Konuya tersinden baktığımızda ise üretimin olmadığı yerde; yokluk, kıtlık, kargaşa devamında savaş, huzursuzluk ve mutsuzluk yaşanmaktadır.
Durduğunuz yerden an itibariyle günümüz dünyasına şöyle bir bakarsanız, buraya kadar söylediğim ve bundan sonra söyleyeceklerim daha net anlaşılacaktır.
İthal ettiğimiz ürünlere baktığımızda son yıllarda üretimden iyice elimizi ayağımızı çekmiş durumdayız.
Dolayısı ile sürekli tüketiyoruz. Et, süt, tahıl ürünlerini bile ithal eden bir ülke durumuna gelmedik mi?
Şu soruyu kendi kendimize soralım bakalım; Yeraltı ve yerüstü zenginliklerimiz başta olmak üzere tarım ve hayvancılık potansiyeli yüksek olan Yozgat’ta dahi ürettiğimiz peşinden koşacak elle tutulur, bir şey var mı?
Geldiğimiz noktaya baktığımızda adeta tüketim teşvik ediliyor, yetmezmiş gibi birde özendiriliyor.
Kötü olan ise, üretimle ilgili özendirici bir çabanın olmayışıdır.
Güçlü bir ülke ya da şehir olabilmenin yolu üretmekten geçer. Ülkeler ve şehirler ürettiği oranda güçlüdür.
Alın size bir sürü örnek. Çin, Japonya, Güney Kore, Rusya söylemeye bile gerek yok Avrupa ülkeleri…
Bu ülkeler ne kadar güçlüler değil mi?
Neden güçlüler?
Cevap çok basit en çok onlar üretiyor da ondan.
Bizde gencinden, yaşlısına; kadınından, erkeğine; okumuşundan, cahiline; köylüsünden, şehirlisine; zengininden, fakirine; toplumun hangi kesimini ele alırsanız alın, hiç fark etmez üretmeme hastalığı var.
Ülkede üreten yok!…
Tüketen bir toplum haline geldik. Bir açgözlülük içinde her şeyi tüketiyoruz.
Üretip de ne yapacaksın! Üç günlük dünya! Ye iç yat; gez toz…
İyi de bu dünyaya ne için geldik?
“Hiç ölmeyecekmiş gibi bu dünya için çalış, yarın ölecekmiş gibi de ahirete çalış.” (Hadis-i Şerif) sözü sanki öylesine söylenmiştir, toplumda bu söze itibar eden çok azdır.
Kimedir bu sözler, kim ciddiye alır, kim rehber edinir…
“Ayinesi iştir kişinin lafa bakılmaz!”
Durum ortada; üretmiyor, tüketiyoruz. Hayra alamet değil bu tüketmek…
Hazıra dağ dayanmaz. Bir gün gelir yokluk kapıya dayanır.
Afrika kıtasında olduğu gibi…
Üretmekten başka bir yol yoktur.