Keşke bizde Türkiye ekonomisi gibi aynı kalabilseydik.
Cumhuriyet döneminden bu yana ülkenin ekonomik dizilimine baktığımızda gördüğümüz tablo üç aşağı beş yukarı aynı.
Ama bu günün Türkiye’sine baktığımızda maalesef hiç bir şey ve hiç kimse aynı değil.
Normal gözüken her şey aslında o kadar anormal ki, anlatamam!
-Doğu, batı kültürü arasında sıkışıp kalan.
-İki kültür arasında gelgitler yaşayan.
-Özgürlüğü asilikle karıştıran.
-Sorumluluk almaktan kaçınan.
-Kaybetmekten korkan.
-Ego çılgınlığına tutunan.
Ve en sonunda insan olmayı unutan bir toplum olup çıktık.
-Giyim tarzımız,
-Beslenme alışkanlığımız,
-Yaşam şeklimiz,
-Zevklerimiz, tercihlerimiz her şeyimiz değişti.
Tüm bu taklitçiliğin içinde batıdan asıl alınması gereken unsurlar ise, hep devre dışı bırakıldı.
Oysaki biz “biz” iken daha güzeldik…
Ve ne kadar da güzel bir millettik.
Örflerimiz vardı bizim adetlerimiz vardı.
Geleneklerimiz, göreneklerimiz vardı.
Büyüğümüz vardı, bizim küçüğümüz vardı.
Saygımız, sevgimiz vardı.
İnançlarımız vardı, değerlerimiz vardı.
Birliğimiz, beraberliğimiz vardı.
Vardı da vardı, yani.
Yazık…
Batı sevdamız yüzünden ne örf kaldı, ne adet.
Yabancı hayranlığımız yüzünden ne gelenek kaldı, ne görenek.
Teknoloji çağı diye diye ne büyük kaldı, ne de küçük.
Sanal hayatlar içinde saygısız sevgisiz kaldık.
Ezbere yaşadığımız bu dünyada ne inanç kaldı, ne de değer.
Bencilliğimiz yüzünden birliğimiz yok beraberliğimizde.
İnsan ileriye giden bir hayatı geriye sarmak ister mi hiç?
İstiyor valla.
Eminim çoğunuz o eski günlere dönmek için can atıyorsunuz.
Çünkü özledik.
Çat kapı gidip kahve içmeyi.
Çayın yanında kek yemeyi.
Psikolog yerine komşuyla dertleşmeyi.
Büyüklerden akıl alıp öğüt dinlemeyi özledik.
Ailemizle aynı odada oturmayı.
Sıcak bir sobanın etrafında toplanmayı.
Yer sofrasında arabaşı yutmayı.
Misafiri kapıda karşılayıp uğurlamayı özledik.
Köşe başı bakkaliyelerini.
Pencere kenarına oturup yoldan geçenleri izlemeyi.
Uyuyanın üzerini örtmeyi.
Eşle, dostla sohbet etmeyi özledik.
Bayramların bitmeyen coşkusunu.
Çocukların tükenmez mutluluğunu.
Genç olmanın verdiği sorumluluğu.
Ve milli duygularla yaşayan o ruhu çok özledik.
Mevsimden mevsime nasıl geçilir bilirdik biz.
Kışa girerken kışa, yaza girerken yaza hazırlanırdık.
Komşu bahçelerinde buluşup ne yiyecekler yapardık.
Başka olurdu o nimetlerin lezzeti de bereketi de.
Zengin bir kültürün insanlarıydık biz.
Mekan farkımız olsa da sınıf farkımız olmazdı.
Köylü köyünde yaşardı kentli kentinde.
Nerede olursak olalım her yerde aynıydık.
Okula gitmenin heyecanı olurdu bizde.
Öğrenmenin kutsal olduğunu bilirdik.
Onun içindir bir kelime öğretene 40 yıl köle olma niyetimiz.
Ve bu yüzdendir öğretmenleri anne, baba bilişimiz.
Ne güzel adetlerimiz vardı bizim.
Cenaze evine yemek yemeye gitmezdik mesela.
İnsanların acıdan eli kolu kalkmaz diye yemek yapıp götürürdük.
Bilirdik bir olmanın birlik olmanın kıymetini.
Mesafeler ayrılık değildi bize.
Dostun dostu unutmasına ölüm bile yetmezdi.
O yüzden eskiden ölmek bile daha güzeldi.
Saygıyla kalın.