Cemil,yarın yumurta sırası kimde acaba, diye bir an aklından geçirdi. Biraz düşündü ama bilemedi. “Acaba bende mi ki?”dedi. Geçen hafta kimde idi. Sonra “En iyisi gruba bakmak” dedi.
“Çabalayan çifte gider” demiş atalar, boşuna dememişler. “Sıra bende imiş. O halde biraz daha erken kalkmak gerekecek”dedi. Yatmadan saatin alarmını ona göre kurdu. Sabah ezanından önce kalkacak, yumurtaları haşlayacak,sonra Çapanoğlu Camii’nin yoluna düşecekti.Hadi hayırlısı deyip yatağına girdi uyumak için gözünü yumdu.
On seneyi geçti galiba dedi.
Pazar sabahları tefsir okumalarına başlayalı. On sene, on kış, on yaz geçmişti. Nasıl başlamışlardı? Öyle planlayıp programlayıp başlamamışlardı. Kendi kendine gelişen bir etkinlik olmuştu. Önceleri, sabah namazından sonra, kahvaltı yapmak niyeti ile tarihi Çapanoğlu Cami’in gölgesinde olan, Hacegan Çay Bahçesine takıldılar. Yozgat’a has parmak çörek ile tulum peyniri, çayla beraber yenirken; sabah seherinin bereketi olsa gerek, feyizli muhabbetli sohbetler oluşmaya başladı. Haftaya buluşmak üzere diye ayrılan gönüldaşlar, haftanın günlerini bir bir sayıp pazar gününü iple çekmeye başladılar. Muhabbet koyulaştıkça katılımcı sayısı da artmaya başladı. Bu artışa paralel olarak sofradaki çeşitde artmıştı.
Zeytin,bal,kaymak ve yumurta kahvaltı masasındaki yerlerini aldılar.Yumurta haricindekiler namazdan sonra açık olan marketlerden temin ediliyordu.Yumurta işi sıraya konuldu.Her hafta bir kişi, gelirken yumurtaları sabah haşlayıp taze taze getirecekti.
Sohbet muhabbet tam gaz devam ederken, bir zaman sonra heybeler boşalmıştı.
O zaman tefsir okumaya karar verdiler. O gün, bugün, her pazar sabahı namazdan sonra nefis bir kahvaltı sonrası gönülleri hoş eden; kalplere huzur veren, tefsir okumaları başladı. “İnşallah sonuna kadar devam ederiz” diye içinden geçirirken uyku meleği uykusunu getirmişti.
Uykusundan sıçrayarak uyandı. Telaşla perdeyi açtı. Tan yeri ağarmış; ortalık aydınlanmaya başlamıştı.Eyvah dedi.Namazı kaçıracağım.Telaşla kalktı elbiselerini giyindi.Hızlıca abdest alıp koşar adımlarla caminin yoluna düştü.Caminin avlusuna geldiğinde müezzinin kameti başlamıştı.”Sünneti de kılmadım daha”dedi.Camiye girerken birden zınk diye durdu.”Eyvah yumurtalar.Hay Allahım telaşla unuttum.” Birden ne yapması gerektiğini düşündü. Camiye girip cemaata katılsa yumurta işi olmayacak. Eve dönse bu seferde cemaati kaçıracak idi. Anlık muhasebenin sonucun da toplumun yararı, kendi nefsinin yararının önüne geçti. Hızla geri döndü.Koşar adımlarla eve geldi.Kapının önüne geldiğinde ter sırtından aşağıya doğru akmaya başlamıştı.Anahtarı çıkarıp kapıyı açmak için ceplerini karıştırdı.Anahtarı bulamadı.”Eyvah ki eyvah”.Anahtar kapının arkasında kalmıştı. Zile bastı bir kaç kez. Sonra olduğu yere yığıldı. Evde kimse yok, kapıyı kim açacak.”dedi.
Telefonun alarmı çalmaya başladı.Gözleri açıldı. Kendisini yatak odasında buldu.Hemen kalktı.Perdeyi araladı dışarısı karanlıktı, saat’e baktı. Ezan vaktine daha vakit vardı.Rüya imiş dedi. “Çok şükür Allahım ” dedi sevinçle.Birden bir üşüme geldi. Kendini yokladı.Terin suyun içinde kalmıştı. “Vay arkadaş ne yumurta imiş” dedi. Yaşadıklarının rüya olduğuna tekrar şükür etti.