Eskiden hayat şartları daha zor, geçim sıkıntısı daha fazlaydı. İnsanların giyimi, yemesi, içmesi, kullandığı eşyalar daha zor temin ediliyordu. Doğal olarak üretilen meyve ve sebzeler mevsiminde bulu-nur, mevsimi geçince ortadan kaybolurdu.
En rahat geçinenler memurlardı. Memurların, memur olmayanların üzerinde geçim standardı olur, daha rahat hayat sürerdi. Bu sebeple aileler kızlarını, memur ile evlendirmeyi tercih ederlerdi.
Halkın elinde bulunan parası ya altına takılı olur, ya da bir esnafın kasasında emanet dururdu. Bu davranış insanların karşılıklı olarak birbirlerine ne kadar güvendiklerinin bir göstergesiydi.
* * * *
Kasaptan et, eve misafir geleceği zaman alınır, onun dışında evdeki kavurma ile et ihtiyacı karşılanır-dı. Evlerde çekmen denilen toprak kaplarda; salatalık turşusu, pekmez, sirke bulunur, kışlık yiyecek-ler yazın ve sonbaharda hazırlanırdı. Çocuklara bayramdan bayrama pantolon gömlek diktirilir, bun-lar eskidiğinde yama yapılarak giyinilirdi.
Bal evlerde ilaç niyetine bulundurulur, sofraya yenmek için gelmez, evde hasta olduğunda hastaya şifa niyetine yedirilirdi. Ballar şimdiki gibi glikozlu bal değil, halis çiçek balı idi.
Kışın soğuklarda, balda kristalleşme olurdu. Pazara nadiren de kara kovan balı gelirdi. Ormanlık bölgelerde üretilen çam bal-larının, fazla yenildiğinde insanı uyuttuğu söylenirdi.
* * * *
Küçükken çalıştığım işyerinin bulunduğu bölge Hal dükkânlarıydı… Burası Yozgat’ın ticaretinin kalbi gibiydi… Şehirde yaşayan her kim olursa olsun, günlük işlerini bitirdikten sonra hale uğramadan eve gitmezdi.
Bugünkü gibi çok büyük dükkân yoktu ama dükkânların hepsi iyi iş yapardı…
Helva, lokum ve üretilen ballar bu dükkânlarda satılırdı. Hazır yoğurt bugünkü gibi satılmazdı, vatandaş doğal yoğurt tüketirdi.
Bal, pekmez ve çalma yaz, kış vatandaşın sofrasından eksik olmazdı, bu ürünleri tüketen vatandaş kolay kolay hastalanmaz, hastane kapılarında zaman tüketmezdi.
* * * *
Kalfalık dönemlerimizde hemen her dükkânda ikindi vakti parmak çörek, çökelek, para çok olduğu zamanlar da tulum peyniriyle kahvaltı şekilde tüketilirdi.
Para o zamanlar da vatandaş için bugünkü kadar birinci öncelik değildi. Alışverişler de elbette para kullanılır, fakat bu hesaplar en son safhada yapılırdı… Önemli olan vatandaşın işinin görülmesiydi.
Günümüzde birçok imkânlara kavuştuk. Refah seviyesi yükseldi. En fakirin evinde bile kahvaltıda, zeytin, peynir, reçel eksik olmuyor.
Herkesin evine fırın ekmeği giriyor. Çocuklarımız ihtiyaçlarını kar-şılarken marka arıyorlar. Elektriksiz, buzdolabı, çamaşır makinesi, televizyonu olmayan ev kalmadı.
Herhalde ağzımızın tadı kaçtı.
Yediklerimizin tadını, huzuru bulamaz olduk. Komşuların halini sormaz, kimsenin elinden tutmaz olduk. Beyaz atlı yiğitler atına binip, başka diyarlara gitti artık.
Yolda karşı-laştığımız insanlara selam vermeyi bile çok görür olduk. Kendimiz hakkı hukuku tanımazken, başkala-rını eleştirir olduk.
Benden bir şey ister diye; kardeşin kardeşten kaçtığı günümüz insanı ile dünün komşuluk ilişkilerini düşündüğümde “Baki kalan bu kubbede hoş bir sada imiş” lafından başka aklıma bir şey gelmiyor.