Ana Sayfa Arama Galeri Video Yazarlar
Üyelik
Üye Girişi
Yayın/Gazete
Yayınlar
Kategoriler
Servisler
Nöbetçi Eczaneler Sayfası Nöbetçi Eczaneler Hava Durumu Namaz Vakitleri Gazeteler Puan Durumu
WhatsApp
Sosyal Medya
Uygulamamızı İndir

İsrafın bedelini kim ödüyor?

Bu haberin fotoğrafı yok

Pandemi dönemiyle birlikte hayatımıza giren ekonomik sıkıntılar, adeta davetsiz misafir gibi ne yazık ki gitmek bilmedi. En çok da dar gelirli vatandaşlarımız, bu zorlu sürecin faturasını ödeyen kesim oldu. Özellikle emekli ve asgari ücretli vatandaşlarımız, ay sonunu getirmekte zorlanıyor; deyim yerindeyse iğneyle kuyu kazar gibi geçinmeye çalışıyorlar.

Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın açıkladığı Tasarruf Tedbirleri Genelgesi’yle kamuda sıkı mali disiplin uygulama yoluna gidildi. Ancak bu uygulama sadece kağıt üzerindeki önlemler olmamalı; samimi bir tasarruf tedbiri içerisine de gidilmeli. Çünkü vatandaş zaten kendi yağında kavrulmaya çalışırken, kamu kurumlarında yaşanan israf herkesimin de dikkatini çekiyor.

Dar gelirli vatandaşımız, evinde elektrikten suya, doğalgazdan ekmeğe kadar her kalemde kılı kırk yararak hareket ediyor. Ama aynı hassasiyeti ne yazık ki bazı kamu kurumlarında göremiyoruz. Kağıt israfı diz boyu, resmi araçlar şahsi işlerde ev işlerinde de cirit atıyor. Hatta bazı makam araçlarının Cuma namazı boyunca kapı önünde klima çalışır vaziyette bekletildiğine bizzat şahit oluyoruz. Bir makamda yönetici değişikliği yapıldığında ilk yapılan şey o yöneticinin kullandığı makamın değiştirilmesi. Gerekiyorsa elbette değiştir ama gerekmiyorsa o koltuk, o masa neden değiştiriliyor. Değişince işlemlerde yenilik mi oluyor? makam koltuğu masasıyla mı işler yürüyor.? Bu durum, adeta devlet malı deniz, yemeyen keriz anlayışının bir göstergesi gibi.

Oysa Hz. Ömer’in, devlet işlerini yaparken ayrı, kendi özel işlerini yaparken ayrı mum yaktığı rivayetini bilmeyen yoktur. O günlerden bu günlere ne çok şey değişmiş. Beytülmal’a gösterilen özen, bugün yerini konfor düşkünlüğüne bırakmış gibi görünüyor. Oysa tasarruf, evde başlasa da aslında vicdanla başlar.

Evimizde gereksiz yanan bir ışığı kapatırken gösterdiğimiz özeni, kamu kaynaklarını kullanırken de göstermek zorundayız. Bugün Yozgat gibi küçük şehirlerde yaşayanlar, İstanbul ya da Ankara’daki vatandaşlara göre biraz daha şanslı olabilir. En azından işler daha çabuk halloluyor, ulaşım masrafı daha az, hayat daha sade. Yozgat’ta bir uçtan diğer uca yürüyerek yarım saatte gidebilirsiniz. Ama büyük şehirde yaşayan bir emeklinin işi gerçekten zor. Bir hastaneye gitmek bile başlı başına bir masraf teşkil ediyor.

Zamlardan en çok etkilenenler de şüphesiz bu dar gelirli kesim. Emekli vatandaşlarımız artık çay ocaklarında dostlarıyla bir çay içmeye bile çekinir hale geldi. Cumhuriyet Meydanı’nda vakit geçirmek, onların tabiriyle “en ucuz sosyal etkinlik” haline geldi. “Beş kişi bir çay içsek, 150-200 lira gidiyor; bari burada gölgede oturalım” diyorlar. Deyim yerindeyse, kuru ekmeğe talim eder hale geldiler.

Eskiden torunlarına bayram harçlığı veren, küçük hediyelerle yüzlerini güldüren dedelerimiz şimdi “bakkala bile götürmeye çekiniyorum” diyor. Çünkü torunun canı bir çikolata çekse, cüzdanın içi boş çünkü.

Hal böyle iken yöneticilerimize büyük görev düşüyor. Hak, hukuk, adalet çerçevesinde özellikle bu kesime yönelik sosyal desteklerin artırılması şart. Çünkü bir toplumun vicdanı, zor durumda olan vatandaşına gösterdiği şefkatle ölçülür. Eğer bir ülkede emekliler bayramda torununa harçlık veremiyorsa, o ülkede refah değil, sadece geçim sıkıntısı vardır.

Evdeki lambayı boşa yanmasın diye söndürmekle başlayan bu kültür, devletin en tepesine kadar sirayet etmedikçe, alınan her tasarruf kararı kağıt üstünde kalmaya mahkumdur.

 

Reklamı Geç