Biz iyilik yapmakla emrolunmuş bir ümmetin evlatlarıyız. Yalnızca kendimiz için çalışmaz ve kazandığımızı kendimiz için harcayamayız. Ailemizin, akrabalarımızın, komşularımızın, yetimlerin, yoksulların, bütün bir milletin hakkı var kazandıklarımızda. Bunu ben kazandım ve sarfiyat hakkı yalnızca bendedir diyemeyiz. Cenâb-ı Allah ilmi isteyene, zenginliği istediğime bahşederim derken, aslında bunların da birer imtihan vesilesi olduğunu vurguluyor. Demek ki kazandığın yalnızca senin çabanla olmuyor.
Öyleyse tasarruf hakkı da yalnızca sende olmamalıdır. Müslüman birey toplumda, “Sen çalış ben yiyeyim yahut benim karnım tok olduktan sonra başkalarından bana ne. Her koyun kendi bacağından asılır.” mantığıyla hareket edemez.
Bizler aslında iyilikle emrolunduk ve iyilik yapmakla mükellefiz. İyilik yalnızca parayla da olmaz elbette. Yoldaki bir taşı almaktan, ana-babaya hürmet etmekten, misafire ikram etmekten, hastayı ziyaret etmekten, birinin yüküne omuz vermekten, garibana hal-hatır sormaktan, yetime sahip çıkmaktan, asayişe yardımcı olmaktan tut da; trafik kurallarına uymaya, insanlara tebessüm etmeye, görevimizi hakkıyla yerine getirmeye, komşu hakkını gözetmeye kadar uzayan bir silsiledir bu.
Esasen iyilik çalıştığımız yere değer katmaktır, fayda sağlamaktır, farkındalık oluşturmaktır. Cenâb-ı Hak, “Biz insanı en güzel surette yarattık; onlar niyetleriyle ve amelleriyle ya yükseklerin yükseğine çıkar ya da aşağıların aşağısına iner” buyurmaktadır.
Burada elbette vurgulanmak istenen cüzi iradedir ve niyettir. Bir iyiliği, bir hayrı düşünmek bile bizatihi iyiliktir, hayırdır. İyiliği karşılık bekleyerek yapmak da Cemil Meriç’in ifadesiyle bir nevi tefeciliktir. Ancak iyilik hayırda olur, şerde değil. Bu nedenle de iyilik iyi insanlara yapılır, şerlilere değil. İyilik yapan, yaptığı iyiliği başa kakmayacağı gibi, iyilik görenin görevi de teşekkür etmek, vefalı olmaktır. Nankörlük etmek ve iyiliğe kötülük ile mukabele etmek de şerdir. Allah bizi böyle şerli insanlardan korusun. “İnsanlara teşekkür etmesini bilmeyen, Allah’a da teşekkür etmeyi bilmez” sözü belki de bu tür insanlar için söylenmiştir. Birinden iyilik gören kimse bu iyiliği hiç unutmamalıdır, birisine iyilik yapan ise yaptığı iyiliği hiç hatırlamamalıdır.
Yani bizler elmayı ağaçtan bilmeyeceğiz. Elma elbette Allah’tandır. Ama ağaca da su vermezsek kurur gider. Bu durum aslında insanları iyilik yapmaya teşvik eder. Bizim kültürümüzde var olan bir atasözü şöyle der: İyiliğe iyilik her kişinin işidir; kötülüğe iyilik er kişinin işidir.
Bir Çin atasözü der ki; duvar yapıldıktan sonra duvarcı unutulur. İnsanlar zaten unutmaya meyillidir. Bu nedenle siz iyilik yapın, denize atın. Balık bilmezse hâlık bilir. Yine bizde bir anonim söz vardır: İnsanoğlu hilebazdır, kimse bilmez fendini. Her kime iyilik edersen onsan sakla kendini” diye. Burada kastedilen şey, aman hâ sakın iyilik yapmayın değil; iyilik yaptığınız insanlarla aranıza mesafe koyundur.