""

Bedeli can « Yeniufuk Gazetesi

24 Kasım 2024 - 07:32

Bedeli can

Bedeli can
Son Güncelleme :

18 Mart 2019 - 7:00

18 Mart, vatanını, bayrağını seven her Türk gibi hayatımda önemli  bir yer teşkil eder.
Yurtdışı ve yurt içindeki üniversitelerin bazılarında, kaynak kitap olarak gösterilen,  yaşamlarını kaleme alıp romanlaştırdığım ”Ebe Leman “isimli eserime konu olan, “Bir Cumhuriyet Kadını” Unvanlı Annem Leman Ebe’nin, ebediyete yürüdüğü 18 Mart 2015 tarihiyle örtüşmektedir. Ayrıca babam Astsubay Recep Gözeten’in Kore’de, ağzından düşürmeden terennüm ettiği türküdür. Ne tesadüftür ki babamı son yolculuğuna uğurlamaya ramak kalmışken bile radyoda “Çanakkale içinde vurdular beni” çalmaktaydı. Velhasıl Çanakkale Harbinin sene-i devriyesine denkleşen takvim, hem hüzün, hem sevinç, daha da güzeli övünç içerir benim için. Ne Mutlu bana, Ne Mutlu Türk’üm diyene!
Anadolu denilen bu toprakların vatanlaşmasında ödenen bedeli, verilen diyeti, yaşanan mücadeleyi içeren binlerce öyküden bir ikisini aktarmadan önce, Baş Komutan Atatürk ve tüm silah arkadaşlarının aziz hatırası önünde minnet ve saygı ile eğiliyorum. Ruhları şad mekânları cennet olsun.
Doktor Salih Dörtbudak ve oğlu
Çanakkale Savaşında görev yapan hekimlerden biri de Askeri Doktor Salih (Dörtbudak) Beydir.
Tabip Salih, gece gündüz yaralılarla uğraşmakta, cansiperane hizmet vermektedir. Hizmetin yanında da sınavın en büyüğünü tabii ki!
Salih doktorun önüne sedye ile genç bir yaralı getirilir. Karnı parçalanmış bağırsakları dışarıda, bir bacağı da kopmak üzeredir, her tarafı kan, toz toprak içerisinde tanınamayacak haldedir Salih Bey, gelir yaralıya bakar, durumu çok ağırdır. Askerlere emir verir: “kaldırın bir kenara bırakın!” der. Kafasını çevirmek üzereyken, yaralı nefer son bir gayretle, doktora sesini duyurmak üzere iç burkan inlemeyle;
-Baba, babacım!
Salih Bey arkasına döndüğünde oğlu tanınmayacak haldedir. Hançer sokulur yüreğine, boğazı düğümlenir, konuşamaz, evladına sarılıp öpüp koklamaya başlar.
-Oğlum, bu benim kuzum!
Ne var ki, yüzlerce yaralı Mehmetçik sırada, hatta ameliyat masasına bir yiğit yatmış, Salih Bey’i beklemektedir. Etrafına bakınır, Mehmetçikler derman, vatan da hizmet ister.
O halde baba mıdır, doktor mudur? Karar vermek zorundadır.
-Oğlumu gölgelik yere kaldırın! der.
Salih Bey, tekrar tedavi için sıradaki diğer Mehmetçiklerle ilgilenmeye başlar. Saatler sonra, azıcık boşluk bulduğunda oğluna bakmaya gider, yavrusu Çanakkale’de, on binlerce şehit düşen Mehmetçikten birisi olmuştur artık!
Bu coğrafya ana-baba-bacı-kardeş-kız-oğul kayırmayanlar sayesinde vatanlaşmıştır.
Doktor Salih Bey, Çanakkale’de oğlunu diğer Mehmetçiklerden ayırt etmemiştir işte!
Adam kayırmak, menfaat-rüşvet-çıkar sağlamak kansızların vatansızların bayraksızların harcıdır!
Işık izbedekilere dokunur
İstiklal Mücadelesinde olduğu gibi, bugün de nüfusuna göre en çok şehit veren illerimizin sıralamasında Çankırı, Çorum, Kastamonu, Sivas, Antep, Maraş, Osmaniye ve Yozgat gibi onlarca kentimizi listelemek için nüfus ya da askerlik şubesine gitmeye gerek yoktur. Yakılan ağıtlara kulak vermek, mezar taşlarının kitabelerine bakmak yeter de artar.
Şüheda kabriyle dertleşen rüzgârların sızıltısıyla, binlerce kahramanlık öyküsü dağılır yeryüzüne
Hasan’ın ellerindeki kınayı gören komutanı merakını gidermek için sorduğunda ondan cevap alamaz. Hasan, hemen kaleme kâğıda sarılır annesine yazar ve bir hafta sonra kendisine ulaşan yanıt mektubunu bölüğün önünde komutanına okur. Bozoklar’dan gelen hasret namesinde,” bizde üç varlığa kına yakarlar oğul” diye başlayan satırlar, şöyle devam etmektedir: “Gelinlik kıza kına yakarlar eşine evine, koça kına yakarlar Allah’a, askere kına yakarlar vatana, bayrağına kurban olsun” diye biter.
Bu öğütleyici nitelik taşıyan söylevin ardından Yüce Milletimin başı sağ olsun, Allah şehit yakınlarına sabır versin. Bu coğrafyanın vatan olmasında kanını-canını sebil eden bir nesilden gelmekteyiz. İstiklal Savaşı’mız isimsiz kahramanlarının omuzlarında sancaklaşmıştır.

Müslüman Türk askeri, bir savaşta Allah’ın kendini koruyacağına, şehit olursa cennete gideceğine iman eder. Bu büyük kuvvettir. Çanakkale ruhunu oluşturan öğelerden biridir. Ama sırf imanla, duayla, niyazla, çalışmadan, askerlik açısından hak etmeden, savaş sanatının gereklerini yerine getirmeden zafer kazanılmayacağını da iyi bilir. Yüz binlerin boğuştuğu bir savaş birkaç mucize, birkaç hurafe, birkaç kahraman ve veli ile kazanılmaz; böyle görkemli savaş ve zafer masal gibi anlatılamaz. Büyük bir zaferin arkasında inançla birlikte bilgi, kurmaylık, komutanlık, eğitim, disiplin, bilinç, yurtseverlik, kahramanlık, özveri ve koskoca Türk Milletinin olduğunu görmemek demek, bir savaşın ne olduğunu hiç bilmemek ve Çanakkale zaferini de hiç anlamamak demektir.

Bundan dolayıdır ki Çanakkkale’ye varılır, uğranılır, çıkılır ama asla Çanakkale geçilmez!

YORUM YAP

YASAL UYARI! Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, pornografik, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen kişiye aittir.