Nefsanî, kibir, ayrıcalık çifte standart adını ne koyarsanız koyun hepsi aynı kapıya çıkar. Halkın içinden gelip üst katlara yerleştikten sonra nemrut ya da firavun kispeti giyen sahte pehlivanlar ve onların cazgırlarınadır sözüm. Seçim zamanı meydan meydan perdah çeken toprağı öpüp elini Hüda’ya açarak halkı gösterip kalbinin üstüne götürürken sanırım koltuğa yerleşesiye kadar bu sözde sevdaları, şovları!
Asile kıskaç, kıstas, yasak olanlar vekile serbest ne hikmetse! Hangi çağdaş dünya ülkesinde var böyle çifte standart!
Vekile çakar, asile çakmaz
Resmi hizmete mahsus tüm araç- gereçlerin makam için değil de sülaleye tahsis edilmesi ancak bizde görülür
Beyabinin oğlu-kızı okula, babası hamama- kaynanası terziye- hanımı kuaföre, baldızı ve bacanağı çarşıya kim bilir kaç kez gidip gelmiştir. Garibanların vergisiyle alınan araçların sırtında hem de! Hatta bu gidiş- gelişler sırasında araç kapısı açıp saygı gösterisi ihmal eden şoförlere tuvalet önünde oturma ya da tenzili rütbeyle başka birime görevlendirme cezası jet hızıyla uygulanmıştır, ortadadır.
Hey Yarabbi, berberdekini uyutan, iktidardakini kudurtan koltuk, sen nelere kadirsin.
Ulu Önder Atatürk’ün açtığı meclise seçilmeden giden ilk mebuslar “bilip bilmeden boğazımızdan zerre i miskal hak geçerse halimiz nice olur, ilahî hesabı nasıl veririz” diyen yöneticiler nerede şimdikiler nerede!
Öyle bir durumdayız ki sizin hırsız bizim hırsız/Yıllar sonra açıklanıyor ne yazık ki arsız!
Hukuktan kaldılar!
Bir bu eksikmiş gibi iki yüz milletin vekili Adalet Bakanlığının açtığı arabulucu sınavına aylar önce özel kurslara giderek hazırlanıp girdiler sadece birisi hariç hepsi elendi! Bugün siyaset dünyamızda ve yaşamımızda karşılaştığımız olumsuzluklar kaderimiz değildir, bilinçli olmalıyız. Cumhuriyet bireylerinin bu hale gelmesinde birinci derecede sorumluluk yöneticilerindir. Halk, yöneticiler istediği zaman vatan ve devlet için canını feda etmekten hiçbir zaman kaçınmamıştır. Ama başımıza seçimle getirdiklerimiz, sonunda halkı bu duruma düşürmüşlerdir. Utanacak kişiler, yine onlar olmalıdırlar. Ne yazık ki seçtiklerimiz bugüne kadar hep kendilerini ve çevrelerini düşündüler, hâlâ da aynı stratejideler.
Bu bağlamda: ormanlar kralı aslan dişisiyle beraber kurdun davetine iştirak ederler. Çocukları yuvada bırakırlar. Tilki fırsatı değerlendirip yavruları taciz eder. Anne baba aslan yuvaya döndüklerinde yavruların kan içindeki perişanlığını görüp davete katılmayanlar arasında tilkinin olmadığını fark eder, suçlumun ancak o olabileceği kanaatine varırlar. Kral aslan kurultayı toplar oybirliğiyle tilkiyi kendisine özel kalem müdürü seçtirir. Yeni müdürle özel toplantı yapacağını duyurarak kurultayı dağıtır.
Oda kapsını kilitler ve çocuklarının öcünü malum şekilde fazlasıyla alır. Epey bir zaman sonra kapı açılır tilki salondan sendeleyerek adeta kuyruğunu sürüyerek yamulmuş bir halde salondan çıkar. Tilkiyi gören çakal: “müdür olalı yürüyüşü bile değişti” diyerek kinayeli güler.
Dava ve adamlığı rafa kalktı ne yazık ki! Omurgalı sandığımız ve saydığımız yönetim kadrosundaki arifanlar bile ikbal kaygısıyla rüzgâra göre yön belirliyorlar. “Halka hizmet, Hakka ibadettir” anlayışı gözardı edilip menfaat hesapları ön plana çıktı. Dün selamlaşmaktan kaçınanlar, aynı sokaktan geçmeyi ar sayanlar, bugün eleleye bırakın da kolkola kucak kucağalar neredeyse!
Velhasıl konuşan, sorgulayan, tepki koyabilen nesiller yetişinceye kadar da bu böyle gideceğe benzer.