Ana Sayfa Arama Galeri Video Yazarlar
Üyelik
Üye Girişi
Yayın/Gazete
Yayınlar
Kategoriler
Servisler
Nöbetçi Eczaneler Sayfası Nöbetçi Eczaneler Hava Durumu Namaz Vakitleri Gazeteler Puan Durumu
WhatsApp
Sosyal Medya
Uygulamamızı İndir

Bir Çanakkale Destanı Şerife Bacı

Ah Çanakkale dokunsam kan

Ah Çanakkale dokunsam kan fışkıracak yüreğin. 18 Mart ve Çanakkale. Bitmek bilmeyen destansı yaşanan öykülere konu olan, andıkça içimizi vatan sevgisi saran savaşın geçmişi. İman dolu yürekleriyle savaşan atalarımızı bugün Fatiha’larlaYasin’lerle anmak biz torunların görevi. İnandılar, yılmadılar, ölümü pahasına savaştılar, namusumuzu korumak, minareleri ezansız, camilerimiz Kur’an’sız bırakmamak için verilmeyecekti son kale ve GEÇİLMEDİ ÇANAKKALE.

 

Ne kadar anlatsak az gelir elbet. ben de bu hafta Çanakkale hikayelerinden olan Şerife Bacı’nın hikayesini paylaşmak istedim. Erkek kadın demeden herkesin mücadele ettiği savaştan bir kareyi tekrar anımsayalım istedim. Dillere destan olmuş, Şerife Annemizin hikayesi.

 

ŞERİFE BACI

 

Şerife Gelin’in kağnısına da top mermileri yüklendi, yol verildi. Satılar Köyü’nün çalışkan, güzel, sessiz Şerife Gelin’i, cephedeki askerlere cephane ulaştırmak için kağnı ile tek beden olmuş, yol alıyordu. Karla, çamurla ağırlaşan tekerlekler zorlanıyor, soğuk bir bıçak gibi yüzünü kesiyordu. Yüklü kağnıyla ağır kış koşullarında dağları aşıp gitmenin zorluğunu bilse de tüm yaşamını anlamlandıran bu çaba onu gönendiriyordu.

 

Kar fazlalaştı, tipiye dönüştü. Hava da iyice kararmıştı. Şerife Gelin, sırtında taşıdığı kızı Elif için top mermilerinin arasında yer hazırladı. Soğuktan tek korunma aracı olan yorganını, top mermileri ile kızını yağıştan korumak amacıyla kağnının üzerine örttü.Tipi git gide arttı. Karla örtülen yol görünmez olmuş, ilerlemek daha da güçleşmişti. Şerife Gelin üşümüş, yorulmuştu. “Başarmak zorundayız. Bu cephaneler yerine ulaşmalı.” diye içinden geçirdi. Sonra “Başaracağız. Cephaneler askerlerimize ulaşacak.” diye mırıldandı. “Güçlü olmalıyım, üşümemeli, yorulmamalıyım.” sözcüklerini yineliyordu.

 

 

Şerife Gelin, bunları düşünerek bir süre daha yol aldı. Tipi dinmiş, bu kez de soğuk dayanılmaz bir hal almıştı. Yollar buzlu, hayvanlar yorgundu. Yorganı hafifçe açıp, kızını ve top mermilerini kontrol etti. Cephane ıslanmamıştı. Kızı uyuyordu. Üstlerini iyice örttü, yola devam edecekti ki, Şerife Gelin’in çektiği kağnı birdenbire durdu. Kara öküz yürümüyor, başını geri geri asılıyordu. Uğraştı, kara öküze dil döktü, yalvardı, kızdı, bağırdı. Bir süre sonra öküz yürümeye başlamış, kağnı tekrar yola koyulmuştu. Aynı olayın kaç kez yinelendiğinin bilincinde değildi, Şerife Gelin. Soğuktan titriyor, elleri, ayakları uyuşuyordu. Yorgunluk ve uykunun etkisi altında olduğunu düşünüyor, bir an evvel cephaneyi ulaştırmak için tüm gücü ile savaşıyordu.Şerife Gelin geride kalmış, yavaş yavaş kafileden kopmuştu. Kağnılar, zorlu koşullarda amansız bir uğraş veriyor, yalnızca kendilerine zimmetlenen cephaneyi yerine teslim etmeyi düşünüyorlardı.

 

Kışla’ya yaklaşmıştı ki, Şerife Gelin’in kağnısı son kez durdu. Sesi, soluğu ağaran tan yerine takılıp kalmıştı. Sabahın ilk ışıkları ile, Kastamonu’nun kapısı sayılan Kışla’da kule nöbetçileri, belli belirsiz bir kağnı gördüler. Osman Bey’e haber verildi, Devrekanili Cemil ve Beşiktaşlı Rıfat Çavuşlar kağnının yanına gönderildi. Gelen haber herkesi yasa boğdu. Genç bir kadın kağnının üstündeki yorganı kucaklamak ister gibi kollarını açmış ve donarak, kaskatı kesilmişti. Kağnıdan hırıltıyla karışık bir bebek ağlaması geliyordu. Askerler yorganın altında, cephanelerin arasında buldukları minik bebeği ve annesinin cesedini hemen kışlaya götürdüler. Genç kadının kimliği tespit edildi, memleketinde toprağa verildi.

Reklamı Geç