Ülkemizde Pandemi dönemiyle başlayan ekonomide ki olumsuz tablo, günümüzde hala etkisini artırarak sürdürürken özellikle dar gelirli aileleri nefes almakta zorlayan bir mücadeleye sokuyor.
Yozgat’ımız tarım ve hayvancılığa dayalı bir şehir olmasına rağmen sanayileşme oranı da istenilen düzeyde gelişmemiştir. Ancak, ildeki memurlar, işçiler ve ticaret zincirindeki unsurlar, ekonominin temel taşlarını oluşturuyor. Günümüzde asgari ücretle ve emekli maaşıyla geçinmek, zorlu bir dağ yolunda araçla gitmeye benziyor. Artan enflasyon, özellikle asgari ücretli ve emekli vatandaşları sıkıntıya sevk etti. Ev kira fiyatlarının ortalama olarak 6 bin ile 15 bin lira arasında seyrettiği bir yerde, hayatını idame ettirmekte zorlananların oranı oldukça yüksek. Yüz kişiden sadece 25’i normal yaşantısını sürdürüyorsa, geride kalanların ne kadar büyük bir çıkmaza sürüklendiğini anlamamak için kör olmak lazım. Bu durumu değerlendirirken, genel resmi görmek önemli.
Bazı eleştiriler, “Restorana gidiyorum, masalarda oturacak yer yok” veya “Marketlere gidiyorum, kuyruk var” şeklinde dile getirilse de, bu durum gerçeği tam olarak yansıtmıyor. Gerçek ölçü, insanların alım gücüdür. Siz hiç markette çocuğuna istediği bir çikolatayı ya da basit bir oyuncağı alamayan bir anneyi ya da babayı onu rafa geri bırak dediğinde çocuğun yüzündeki ifadeyi gördünüz mü? Eskiden bir ailede bir baba çalışır ve 7 kişilik bir ailesinin ihtiyaçlarını karşılardı. Şimdi ise günümüzde aynı ailede 2-3 kişi çalışsa da evinin geçimini sağlayamaz duruma geldi. Umutsuz bir tablo çizmek istemiyorum ama özellikle büyük şehirlerde geçim bir hayli zorlaştı. Günümüzde bir asgari ücretlinin ya da emeklilerin aylık ücretinin en az 25 Bin TL olması gerekir ki normal şartlarda hayatlarını sürdürsün.
Yozgat’ta nüfusun yaklaşık yüzde 25’i memur ve işçilerden oluşuyor. Ancak, bu kesimin yüzde 15’i bile zaman zaman restorana gidebiliyorsa, bu gerçekten lüks değil, temel bir ihtiyaç olarak algılanmalıdır. Ancak genel olarak bakıldığında, bu insanların çoğu yılda bir kez, hatta hiç dışarıda yemek yeme imkanına sahip değil. Market alışverişi veya çocuklarının temel ihtiyaçlarını karşılayamıyorlar. Eskiden lokantalarda hesap ödemek için yarışan insanlar, şimdi bir bardak çayın hesabını bile yapar hale geldi. Evin kirasını ödeyemeyen bir asgari ücretli, çocuklarına nasıl bir gelecek sunabilir ki? Temel ihtiyaçlarını karşılayamayan bir birey, evinde nasıl huzur bulabilir? Ne yazık ki, geçim sıkıntısı ailelerde huzursuzluklara, hatta boşanmalara ve ailelerin parçalanmasına neden oluyor.
Devlet yöneticilerinin asli görevi, halkın refah seviyesini yükseltmek, herkese adil ve eşit bir yaşam standardı sunmaktır. Ancak son yıllarda, ülkemiz 20-30 yıl öncesine göre olumsuz bir değişim geçirdi. Dünya genelinde kendi kendine yeten yedi ülkeden biri olan Türkiye, bugün temel ihtiyaçlarını bile dışarıdan temin etmek zorunda kalıyor. Bu noktada, üretime ağırlık verme ve yeniden fabrika ayarlarına dönme zamanı geldi.
Yozgat’ımız, 2000’li yıllarda 750 binlere yaklaşan nüfusa sahipken günümüzde bu rakam 416 bine kadar geriledi. Bu insanlar, istisnalar dışında doğdukları topraklardan ayrılmak istemez. Bu durum daha iyi bir yaşam, ailelerinin ve çocuklarının geleceği adına farklı illere veya ülkelere gitme arayışına girmelerine neden oluyor.
Geçim sıkıntısıyla boğuşan bu dar gelirli aileler, sadece ekonomik değil, aynı zamanda insanlık kriziyle de yüzleşiyor. Bu zor dönemde, devlet yetkililerine düşen görev, onlara umut olmak ve adil bir gelecek sağlamak olmalıdır.