Ana Sayfa Arama Galeri Video Yazarlar
Üyelik
Üye Girişi
Yayın/Gazete
Yayınlar
Kategoriler
Servisler
Nöbetçi Eczaneler Sayfası Nöbetçi Eczaneler Hava Durumu Namaz Vakitleri Gazeteler Puan Durumu
WhatsApp
Sosyal Medya
Uygulamamızı İndir

Eşler Arası İletişimi Hep Öteliyoruz

Zamanın verimli kullanımı hakkında

Zamanın verimli kullanımı hakkında düzenlenen kurslardan birinde, öğretmen, her biri birer meslek erbabı olan öğrencilerine pratik bir ders vermeyi düşünür ve masanın üzerine kocaman bir kavanoz koyar. Sonra, bir torbadan irice kaya parçaları çıkarır, dikkatlice üst üste koyarak kavanozun içine yerleştirir. Kavanozda taş parçaları için yer kalmayınca, sınıfa sorar:

“Kavanoz doldu mu?”

Sınıftaki herkes, “Evet, doldu” cevabını verir.

“Demek doldu” der öğretmen. Hemen eğilip bir kova küçük çakıl taşı çıkarıp kavanozun tepesine boşaltır. Sonra kavanozu eline alıp sallar. Böylece, küçük parçalar büyük taşların sağına soluna yerleşirler. Öğretmen, yeniden sorar: “Kavanoz doldu mu?”

İşin sanıldığı kadar basit olmadığını sezmiş olan öğrenciler, bu kez, “Hayır” cevabını verirler.

“Hayır, tam da dolmuş sayılmaz.”

Zamanı verimli kullanma dersi veren öğretmen, “Doğru” diye tasdik eder onları. Sonra da, masanın altından bir kova dolusu kum çıkarır. Kumu, kaya parçaları ve küçük tasların arasındaki bölgeler tümüyle doluncaya kadar döker. Ve yeniden sınıfa yönelir:  “Kavanoz doldu mu?”

Yine, “Hayır, dolmadı” cevabını alır.

Tekrar, “Doğru” diyerek onları tasdik eder ve bir sürahi su çıkarıp kavanozun içine dökmeye başlar. Kavanoz artık dolmuş ve iş ‘kıssadan hisse’ye kalmıştır.

Öğretmenin “Bu gördüklerinizden nasıl bir ders çıkardınız?” sorusuna, atılgan bir öğrenci, hemencecik şu karşılığı verir:  “Şu dersi çıkardık: Günlük iş programınız ne kadar dolu olursa olsun, her zaman yeni işler için zaman bulabilirsiniz.” Bu, yabana atılır bir ders değildir. Ama öğretmenin vermek istediği ‘asıl ders’ bu değildir.

Öğrenciye “Hayır” dedikten sonra, şunu söyler:  “Çıkarılması gereken asıl ders şudur: Eğer büyük taş parçalarını baştan kavanoza koymazsanız, daha sonra asla koyamazsınız.”   Değil midir bizi yakınlaştıran kelimeler, cümleler birbirimize. İçi ne kadar güzelse cümlelerin, o kadar da sevgi ve saygı dolup taşmaz mı benliğimiz.

Bir filozofun söylediği gibi kimi evlilikler aşkı öldürür kimi evlilikler aşkı yaratır. Ne kadar doğru, ne kadar yaşanmış bir cümle, hayatımızın mutluluğunun nerdeyse çoğunu kapsayan bir karar, eş seçimini düşündükçe.

Sohbet etmekten bıkmadığımız bir insan olmalı cıvıl cıvıl, tek bir kötü söz dökülmemeli dudaklarından. Kızgınken bile saygınlığını koruyabilmeli, cana dokunmalı, can, canan olmalı eşler, sevgililer. En yakınımız en uzağımız olmamalı günü geldiğinde. Beraber yürüdüğümüz her günde, paylaştığımız şarkıda, şiirde, filmde maçta, seyahatlerde, dertleştiğimiz gecelerde olan bir insan saygısızlığın pençesinde kıvrandırmamalı bizi, en önemlisi ağlatmamalı sessizce bir köşede. Yeri gelince sessizliğini paylaşmalı, gözyaşlarını silmeli içtenliğiyle.

Bizlerde iletişim kavanozuna ilk önce saygıyı, sonra sevgiyi, hoşgörüyü, içtenliği ve sonra herkes kendince önem arz edenleri yerleştirip başlayalım eşimizle konuşmaya. Beraberliğin getirdiği sorumluluklar ve sorunlar olacaktır bu kaçınılmaz bir gerçek, inkâr edemeyiz, bunlarla baş etmenin yolu da elbette sağlıklı bir iletişim. Sorunların üstüne sorun bindirmemizin nedeni de bu değil mi iletişim yeteneksizliliğimiz.

Tek değil, iki kişiyiz ve hangi sorun direnebilir ki karşımızda cesaretlice, ezer çekeriz tek tek, tabi kendimizi ezmezsek eğer. Ağızlardan çıkan saygısızca bir kelime inanın hep içinizde kanayan yara gibi kalacaktır, affedebilinecek ama unutulmayacak bir yara olarak yerini alacaktır yüreğinizde. Tekrarlanmazsa ne ala ama devamlı olursa durur mu dersiniz içinizdeki yangın, hangi kuvvet dindirebilir ki, ilk kopuşlar başlamaz mı? Demek ki ne kadar sinirli olursak olalım kötü bir söze köle olmayalım ki, ağır sonuçlarını taşımak zorunda kalmayalım.

Yeni tanıştığımız insanlara ne kadar kibar konuşuruz değil mi, ya bize yıllarını veren, emek harcayan insanlara neden kibarlık göstermeyiz ki, neden ihmal ederiz farkında olmadan. Tatlı bir iki söz ne kadar da okşar değil mi birbirimizi.

Eve geldiğimizde birbirimizi tatlı sözlerle kucaklamanın huzurunu nerede bulabiliriz ki, bu huzurdan kaçmak neden, yıkıp dökmek birbirimizi acımasızca neden? Haydi, gün bugün tatlı sözler sarsın sevdiklerimizi, eşimizi bugün, sıcakçık bir merhaba diyelim beraber yol aldığımız hayata.

Reklamı Geç