Bundan üç yıl önce, yaz tatili, dedim ki Saat Kulesinden sonrasını bilmiyorum. Hava da güzel biraz kaybolayım Yozgat sokaklarında. Tam evden çıkarken arkadaşım aradı, hadi sen de kaybol benimle dedim, sağ olsun eşlik bana. Dar dar sokaklardan geçtik, sessizlik hakim sürmeye başladı biz ilerledikçe. Şehrin kalabalığından uzak samimi geldi. İlerledikçe daralan sokaklar ve evlerin duvarına yazılan yazılar. Gençler işte dedik, kah güldük, kah üzüldük. Ne yalan söyleyeyim hoşuma da gitti. Bana duvar yazıları hep samimi gelir. O günden sonra okuduğum ve ilginç bulduğum duvar yazılarının fotoğraflarını çekmeye başladım.
Seni pek seviyom ve Tanrım dua bilmiyorum şiir okusam olur mu ?, en çok sevdiklerim arasında. Geçen gün iş yerine giderken eski yıkık dökük bir evin duvarındaki yazı yine dikkatimi çekti . Gülümseyip, yine hemen fotoğrafını çektim. Fok balıkları çok yalnız yazılıydı. Dedim ki kendi kendime, Yozgat’ta çok ince düşünceli bir hayvan sever dostumuzun duvar yazısı. Belediye başkanı olsam sırf yazı yazsınlar diye bir duvar tahsis ederdim. Hem gençler içini döksün hem de bina sahipleri rahat etsinJ . Bence de gayet güzel bir fikir, ünlü bir duvarımız olacak ve isteyen içini dökecek, dertliyiz abi, sağ sola yeni yapılan bir binanın çirkin görünmesinden iyidir. Kim bilir nasıl bir edebiyat çıkacak oralardan. Ben resim öğretmeni olsaydım örneğin o duvara mutlaka resim çizerdim. Biri gelir şiir yazar… Ve kim bilir daha neler yapardık içimizi dışımıza çıkarabileceğimiz bir duvar, belki de merak uyandıracak, başka illerden de gelecek insanlar. Abarttım mı , yok yok neden olmasın ki, her şey bir insanı sevmekle başlayan diyen şairlerin yanı sıra her şey hayalle başlar diyen düşünürler de çok. Yozgat duvar yazıları, artık benim dünyamın kitabı. Okudukça keyif alıyorum. Siz yine de sağa sola yazmayın he mi, bana gönderin, paylaşırım buradan, şehrimizin duvarları çirkin olmasın çocuklar.
Çocuklar demişken alakasız bir konuya gireceğim, lakin duyduğum için de bu konuya değinmeden susmak da bana yakışmazdı. Spor için koşan çocuklarımıza getireceğim konuyu. Çok saygı değer bir hocamla sohbet arasında geçti bu konu ve ben de izninizle iki kelam yazmak istiyorum. Olay şu, koşu parkurunu tamamlayan çocuklara meyve suyuve kek veriliyor. Koşmayı seven bir çocuğumuz ikinci kez koşmaya başlıyor ve parkuru tamamlıyor. Kek ve meyve suyunu almak için yöneldiğinde görevlilerden biri sesleniyor, vermeyin, ikinci kez koştu. Durumda şu parkuru her öğrenci bir kez koşacaktır. Diğer görevli çocuğa eğilip der ki, neden ikinci kez koştun, çocuk da der ki koşmayı çok sevdim, yeniden koşmak istedim ve görevli çocuğa meyve suyu ve kekini verir. Çocuk kek için bile koşsa, koşmuş hak etmiş, çocuk yahu, bir kekle neyi kaybedeceğiz biz, belki de olimpiyatlara katılacak bir sporcu kazanacağız. Bakış açısı bile çocuklarımızı nasıl etkiliyor. Okuyalım ve araştıralım dostlar, kendimizi ne kadar geliştirirsek, çevremizi de geliştiririz. Çocukların dünyaları saf ve temiz, biz yetişkinler onların dünyalarını karanlıklara boğuyoruz, yapmayalım. Sağlıcakla kalın…