Her gittiğimde mutlaka bir değişiklik gördüğüm, hayran kaldığım yerdir Akdağmadeni. Memleketim diye söylemiyorum, aman ha, gitmediyseniz de mutlaka görmeniz gereken bir ilçe. Ben Yozgat’ın Paris’i diyorum, siz ne derseniz…
17 yaşımsın dediğim memleketimden, 17 yaşımda üniversiteyi kazanınca ayrıldım, ayrılış o ayrılış. Çocukluğumu ilmik ilmik dokuduğum, gözümü açtığımda hatırladığım, burnumu sızlatan yerlerden bir tanesidir. Düşünün bundan 20 sene öncesi bayanlar akşamları yürüyüşe çıkardı ve rahatsız eden kimse olmazdı, durum bugünde böyle yanlış anlaşılmasın. Bir ara beden eğitimi öğretmenliğine hazırlandığım için koşardım ben de annemlerle akşamları.
Bilmem nedendir kitap okuyan da fazladır orada. Kürdü, Çerkesi, Alevisi, Türkü, Muhaciri bir arada yaşar, kimse kimseyi rahatsız etmez. Kozmopolitan bir yapısının gereği belki de orada yaşayan insanların bakış açısını değiştirmiş olmalı.
Ben kendimi bildim bileli evimizde büyük bir kitaplık ve kitaplar vardır. Babamla kim önce okuduğu kitabı bitirecek yarışı yapardık, o hayatımın en güzel yıllarında… Demem o ki, ilçemizde mutlaka ailede birilerini kitap okur bulursunuz mutlaka.
Hasret kaldığım memleketime, bu bayramda gittiğimde, akşam geziyoruz kardeşlerimle, Ahşap Cami’nin olduğu tepenin ışıklandırması, Türk Bayrağımızın dalgalanması ayrı bir hava katmış, ağzım açık bakarak geçtim yoldan ne yalan söyleyim. Ah dedim az ilerde deniz de olaydı kim tutardı seni, hey gidi Akdağmadeni !
Biz çocukluğumuzda havuz başı parklarda dondurma yeyip, çay içerek büyüdük. Gözümüzü açtığımızda dolu dolu bir yerde bulduk kendimizi. Hala bile Akdağmadeniliyim dediğinizde insanlar ooo diyebiliyorsa biz farkımızı koymuşuz demektir.
Güzeldir benim ilçem, insanlarıyla, doğasıyla, çiçeğiyle, böceğiyle, ormanlarıyla… Geçtiğimiz günler ilçemizde çıkan yangını duymayan kalmamıştır. Nasıl içim yandı anlatamam. Bakmaya kıyamadığımız çam ağaçlarımız yandı. Biz de yandık… Biraz daha dikkatli olmalıyız eğer ormanda ateş yakıyorsak piknik için.
Bir de Muşalli Kalemiz var bizim ,ilçeye 8-10 kilometre uzaklıkta. Görülmeye değer mi değer valla. İnsan en çok kendi memleketini gezemiyor her defasına dile getiriyorum. Ertelemeyelim hayatı, yarınlarımızı. Ne diyecektim unutmadan, kalenin hemen aşağısında iki türbe bulunmaktadır. Çocukluğumda hayal meyal kaleye çıkmak için gittiğimizde bir Fatiha okurduk. Neden çıkardık, annemin köyünde bulunuyor çünkü güzelim kale. Yıkılmış ama hala ayakta kalan bölümleri var. Neyse gelelim türbelerimize…Bu türbeler kaleye yakın olanı Ali Çelebi aşağıda olanı ise Mahmut Çelebi Türbesidir. Bir de efsane anlatılır Ali Çelebi ve Mahmut Çelebi hakkında…
Ali Çelebi ve Mahmut Çelebi Muşali Kalesi düşmanların elinde iken burayı fethetmek için kalenin bulunduğu tepenin altında savaşırlarken, düşmanın biri Mahmut Çelebi’nin kafasını uçurur. Kafası yere düşen Mahmut Çelebi; yerden kafasını koltuğunun arasına alarak düşmanla savaşmaya devam eder. Bu durumu gören düşman paniğe kapılıp korkup kaçmaya başlar. Bu arada kadının biri Mahmut Çelebi’nin kafasının koltuğunun altında olduğunu görünce: “ Bakın, adam kellesi koltuğunda savaşıyor,” diye bağırır. Bunu Mahmut Çelebi’ de duyar ve durumu fark ettiği anda olduğu yere düşer ve şehit olur. Aynı çarpışmada Ali Çelebi’de şehit düşer ve Ali Çelebi ve Mahmut Çelebi’nin, şehit düştükleri yerlere kubbeleri de bulunan türbeleri yapılır. Fakat ertesi gün sabah bakarlar ki Mahmut Çelebi’nin Türbesi’nin kubbesi yıkılmıştır. Tekrar kubbesini inşa ederler, fakat ertesi gün gene aynı şekilde kubbesinin yıkılmış olduğu görülür. Bir kez daha kubbesi inşa edilir. Bu kez inşa eden ustaların o gece rüyalarına Mahmut Çelebi girer ve “ Benim gövdem üstünde başım yok, sizde türbem üzerine kubbe koymayın” der. Bu rüya üzerine artık Mahmut Çelebi’nin türbesinin üzerine kubbe yapımından vazgeçilir.
Ya işte böyle dostlar… Tarihimizde savaşlarımız ne hikayelerle doludur. Aslında Yozgatımız çok geniş bir tarihe ve kültüre sahip. Araştırmak, yazmak, gezmek de bize düşer. Bakalım haftaya yolumuz nereden geçecek. Görüşmek üzere…