""

Şehirli Olmadan; Şehir İnşa Edemeyiz « Yeniufuk Gazetesi

26 Nisan 2024 - 10:56

Şehirli Olmadan; Şehir İnşa Edemeyiz

Şehirli Olmadan; Şehir İnşa Edemeyiz
Son Güncelleme :

08 Şubat 2021 - 7:00

Yozgat sarayı birçok daireleri uzun koridorları ve çeşitli bahçeleri olan büyük bir binadır. Ahşap olan bu bina geniş bir duvarla çevrilidir. İki katlıdır. Zengin döşemesi vardır. Dairelerinde renkli resimler ve yaldızlı süsler göze çarpar. Birçok salonları vardır. Bu salonlardan biri kırmızıya ve diğerleri sarı ve çeşitli renklere boyanmıştır. Sarayın ihtişamı göz kamaştıracak derecededir.

Yozgat, memleketin en güzel ve modern şehridir. Evleri, İstanbul evleri gibi süslü ve boyalı ve çatıları kiremit ile kaplıdır. Şehirde 16.800 Türk yaşar, geri kalanlar ise Ermeni, Rum ve Yahudidir.”

İngiliz Seyyah J.D.M. Kinneir .1813 yılı

“Son asır ortasında Süleyman Bey tarafından inşa ettirilen cami, İstanbul camiler tarzında yani Türk – İtalyan üslubu tarzında yapılmıştır. Yozgat’ın manzarası, damları kiremitle örtülmüş aynı Avrupa beldesi gibidir. Bahçelerinde meyveler ve bilhassa pek âlâ kayısılar mebzulen yetişir. Nüfusu tahminen 15.000 kadardır. Üçte birinden biraz fazlası Hıristiyan’dır. Evvelce şehrin etrafında duvarları var idi. Bu sur şehrin müdafaasından ziyade kaçakçılığa mani olmak için idi. Duvarlar yıkık haldedir. Belki de eskilikten bir eser kalmamak için kasten tahrip etmişlerdir”

Fransız seyyah Charles Texier. 1832 yılı

Şehirli Olmadan; Şehir İnşa Edemeyiz

Necla Teyze’yi 2008 yılında tanıdım. Yaşı 70’i geçmişti ama yaşıtlarına oranla gayet sağlıklı ve hafızası gayet duru ve sağlam idi. Bursa Karacabey’de ikamet etmekte idi ve ilerleyen yaşı dolayısıyla yılda ancak bir kez gelebiliyordu Yozgat’a.

Babası, bugünkü belediye binasının ustası (müteahhidi) imiş. İyi bir taş ustası olması nedeniyle Yozgat ve civarında pek çok konak, cami ve bina inşa etmiş. Bugün, Müze kent sitesi dediğimiz sitenin yerinde imiş evleri.

Kendisi ile 2 yıla yakın bir zaman Yozgat’a her gelişinde görüştük. Uzun uzun sohbetlerimiz oldu, Yozgat’a dair. Birkaç kez de Lise Caddesi ve Meydan Yeri’nde uzun yürüyüş yaparak sohbet etmiştik. Bu yürüyüş ve sohbetlerde Meydan civarı ve Lise Caddesi’nde 1940’lardan itibaren bildiği tüm tarihi yapıları, konakları, dükkânları, sahipleri, özellikleri, içerisinde günlük hayatın ötesinde yapılan kültür sanat faaliyetlerine varıncaya kadar anlatmıştı. İlk defa bu kadar ayrıntılı bir Yozgat tasvirine tanıklık ediyordum. O anlattıkça, bir taraftan hayretler içerisinde kalırken, diğer taraftan nasıl bir tahribat yaptığımızı, Osmanlı ve onun şehirdeki iradesinin temsilcisi olan Çapanoğulları’nın caydırıcı gücünün ortadan kalkması ile oluşan yeni dönemde geçmişin mirasını nasıl adım adım korkunç bir talanın öznesi haline getirdiğimizi iyice anlıyordum.

Alıntıladığım seyyah notları ve Necla Teyzem’in anlattığı yıllar kadar uzağa gitmeden 35 yıl önce geldiğim Yozgat’ta her yıl şehrin, şehir olma özelliklerini yitirişine tanıklık ettim. Lise Caddesi’nde, Yozgat Lisesi ve Askerlik Şubesi (her ikisi de kamu kurumudur) ve Şeyh Necdi Mescidi (önceden kütüphane olarak o da kamu kurumu idi) dışında, bırakınız konakları 40 yıl öncesinin bile izlerini taşıyan neredeyse tek bir yapı kalmamıştır.

Büyük Cami külliyesinden, Tol Çarşı’dan, Başçavuş Cami’nin güney ve doğusunda yer alan konaklardan, Ermeni, Rum ve Yahudilerin konaklarından söz etmiyorum dahi.
Biz sıradan halk mensubu insanlar olarak; ortada bir güç, otorite yoksa günlük kaygıların güdüleriyle hareket ederiz. Babadan-dededen kalma yapıları daha fazla kazanç elde etmek adına kolaylıkla yıkabiliriz. Binalarımızın mimari özellikleri, bir şehrin-medeniyetin tarihi tanıkları olması ile ilgilenmeyiz. Yerine yapılacak olan dairelerden elde edeceğimiz kazançlar elle tutulur somut kazançlardır. Tarihmiş, mimariymiş, kültürmüş bunların hepsi soyuttur ve bizim algılarımızın fark edebileceği gerçeklikler değildir.

O halde, bizim bu topraklarda var oluş serüvenimizin tanıkları olan tarihimizi, kültürümüzü, sanat ve estetik anlayışımızı koruyacak, bu mirası yeni nesillere aktaracak bir otoriteye ihtiyaç vardır. Bu otorite, kanunların verdiği yetkileri ve caydırıcılığı kullanabilecek yasal, meşru bir otorite olunca, her zaman güç karşısında teslimiyeti seçmiş olan biz sıradan halk kitleleri boyun eğmeye hazırızdır. Bu, yerine göre belediye ve kamu kurumları, yerine göre bir dernek dahi olabilir. Yeter ki dayanak noktamız; bir şehri geçmişten günümüze tarihiyle, kültürüyle, sanat ve estetiği ile yaşatmak olsun.

Bir şehrin kıymeti, sadece ekonomik rakamlarla ifade edilemez. Aynı zamanda kültür – sanat alanındaki faaliyetleriyle, imarındaki mimarisiyle, şehirdeki tarih şuuru ve insanlarının huzur ve güvenlik endişelerinin olmayışıyla da ifade edilir.

Dolayısıyla kültür-sanat, mimari, tarih için sağlam bir şehirli bilinç inşa etmeliyiz. Ama ne yazıktır ki bu bilinci de ancak ve ancak şehirli kültüre sahip çok az insanda görebiliyoruz ve maalesef ki onların da elinde bu otoriteyi inşa edecek, yönetecek, yönlendirecek bir güç, bu şehirli bilinci organize edecek bir yapılanma yoktur. Asıl talihsizliğimiz, yoksunluğumuz ve yoksulluğumuz tam da budur.

YORUM YAP

YASAL UYARI! Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, pornografik, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen kişiye aittir.